Boş Alanlar Sergisi
08/05/2016
İzmir Ermeni Hastanesi
12/06/2016

Merhaba bugün sizlerin karşısına rahmetli Sarkis Seropyan’ın bundan 16 yıl önce Tarih ve Toplum dergisinde yayınlanan Ermeni Çingeneler (Hay-Poşalar) hakkındaki yazısı HAY-POŞALAR ile karşınızdayız. Sarkis Ahpariğimizi bu dünyadan uğurladıktan sonra Ermenice de boynu bükük kaldı. Eminiz ki Anadolu toprakları yeni Sarkis Seropyanları da bizlere armağan edecektir. Ancak Sarkis Seropyan’ın da yerinin kolay dolmayacağı aşikar.

Yazımıza Garabet Basmacıyan’ın Ermeni Modern Tarihi ve Ermeni Sürgünleri (1375-1916) kitabında yer alan Poşalarla ilgili bilgiyi de ekliyoruz.. Kitabın orijinali fransızca olup, 1917 yılında Histoire Moderne des Arméniens (K. J. Basmadjian) basılmıştır. Türkçe çevirisi Mehmet Baytimur tarafından yapılmıştır. Pêri Yayınları, 2011 yılında ilk baskısını yapmıştır.

Düzeltme : Bazı Poşa takipçilerimizden gelen tepkiler üzerinde bir açıklama yapma gereği duyduk. Yazıda, bütün Poşa’ların Ermeni olduğu iddia edilmemektedir. Sadece Ermenileşen Poşaların da olduğundan bahsedilmektedir…

HAY-POŞALAR

Vatansız Tek Ulus Çingeneler ve Çingenelerin Ermenileşmesi

Çingene’nin genel tanımı

Çingeneler Hint-Avrupa ırkından olup dünyanın hemen her köşesinde, dinsiz, vatansız, hatta yasasız yaşar, yeryüzünde bir karış toprağı olmadı­ğından her yeri vatan farz eder, dün­ya nimetlerini ve zenginliği önemse­mez, doğanın kucağında hür yaşarlar.

Orta boylu düzgün fizikli Çingene­lerin ten rengi koyu esmer, saç ve gözleri kuzguni siyah, yüzü uzun, alnı dar, burnu öne çıkık ve sivri, gözleri birbirinden uzak, dişleri beyazdır.

Genellikle bir şeyler ister, dilerler. Umursamaz ve bencildirler, hiçbir zaman gelecek kaygıları olmayıp, gü­nü yaşarlar. Geleneksel namus kav­ramının yaşamlarında fazla önemi yoktur ve doğa onlara sınırsız hürri­yet ilham eder. Hür yaşadıkları ülke onlar için vatandır. Yerleşik yaşamı sevmez, toprak işlemekten hoşlan­mazlar. “Kağnı gıcırtısı duyasın, eşek anırması duymayasın” veya “Ho-ho diyesin, çüş çüş demeyesin” beddu­aları bu durumu pek güzel yansıtır.

İstanbul'da Çingeneler

İstanbul’da Çingeneler

Tarihi ve Göç Yolları

Tarihçi Herodot ve Strabon, “Siginler” adını verdikleri ırkın vatanı­nın 10. yüzyılda Kafkasya ve Anado­lu olduğunu yazıyor. 7-12. yüzyıl Bi­zans belgeleri ise yörede “Tziganlar” adı verilen bir toplumdan söz edi­yorlar.

Avrupalı tarihçiler tarafından kö­kenleri Hintli “Çat” adlı ırka bağla­nan Çingeneler Hindistan’dan batı­ya iki koldan göç etmişler. Birinci yolu seçenler güneyden, deniz kıyısı­nı takiben Belucistan, Basra Körfezi, Arabistan, Kızıldeniz, Suriye, Girit, Kıbrıs üzerinden geçtikten sonra bö­lünmüş, bir kısmı Mısır ve Afrika’ya, diğeri güneyden Anadolu’ya girmiş.

İkinci yolu seçenler ise İran, Mezo­potamya üzerinden Anadolu’ya gel­miş, Karadeniz ve Hazar Denizi kıyı­larında ilk gelenlerle buluşmuş. Yüz­yıllar boyu değişik uluslarla sürtüş­mekten edindikleri farklılıklar Ana­dolu’da buluşan iki Tzigan toplulu­ğunun yapılarındaki farklılığı açıklı­yor. Bunlardan ilk yoldan gelenlere “Çingene”, diğerine ise “Hay-Poşa” deniyor.

İnanılmaz bir dayanıklılıkla yüzyıl­lardır varlığını sürdüren bu toplum hiçbir coğrafyada bağımsızlığa sahip olamayıp sürekli azınlıkta kalmış. Ne Asya’nın baskısı, ne ortaçağın kor­kunç işkenceleri, ne gördüğü hakaret ve eziyetler, ne de çağdaş hümanist kültürler ve hoşgörü bu anlaşılması zor toplumun sorununa çözüm geti­rebilmiş; çingene dünyanın her ye­rinde çingene kalmış.

Çingene yaşadığı ülkenin inancına saygıda kusur etmez, ulusal kimliğini sahiplenmediği ulusun dinine hür­meten sünnet veya vaftiz (bazen ge­rekirse her ikisini de) olur, yerel dili iyi kötü konuşur, yine de Çingene kalabilir ve Çingene’yi göçebelikten vazgeçirmesi çok zordur.

Ancak, Ermeniler bu zoru başar­mış. Bunun nasıl olduğu, Ermeni­ler’in başarısını hangi sosyal konuma bağlamak gerektiği sosyal tarihçile­rin işi. Tarihleri boyunca göç etmeyi alışkanlık haline getiren Ermenilerin, bu yönden benzerlik gösterdik­leri Çingeneler’i nasıl ikna ettikleri tarihsel bir sır, zira hayli dayanıklı ol­dukları söylense de Ermenilerin göç ettikleri, örneğin Hindistan veya Polonya gibi bazı yeni ülkelerde ra­hat yaşam şartları altında, belki de iklim farkı nedeniyle Çingeneler ka­dar dayanamayıp özümsendikleri de bir gerçek.

Böylece, Çingeneler’in “Poşa” adı verilen bir boyu Avrupa ve Asya’da­ki kardeşlerinden ahlâk yönünden farklılık göstererek yerleşik düzene geçmiş ve geçimini alınteriyle sağla­maya başlamış. Bunlar muhtemelen 8. yüzyılda Ermeniler arasına girmiş, giderek Ermeni dilini, dinini ve gele­neklerini kabul etmiş, Ermenilerle karışıp özümsenmişler. 19. yüzyıl yarılarına kadar geleneksel yaşamlarını sürdüren Poşalar 20. yüzyıl başında yalnızca ırk adlarını, o da uzak bir anı olarak koruyabilmişler.

Sayıları (20. yy. başı itibariyle)

Dünyada yaklaşık 3 milyon Çinge­ne yaşadığı sanılıyor. Avrupa’da 780.000 civarında Çingene yaşa­makta. Avrupa’ya geçen Çingeneler’in serüvenlerini bir yana bırakıp Anadolu’dakileri ele alırsak, sayıları 67.000 olarak tespit edilmiş. Vırtanes Papazyan’ın araştırmalarına göre, bunların 50.000’i Hay-Poşa.

Anadolu’nun hemen her tarafında Hay-Poşalar’a rastlanıyor. Vaspurakan bölgesi dışında Ermenilerin ya­şadığı her yere yerleşmişler, ancak büyük bir bölümü Sivas bölgesinde (Vezirköprü’den Boyabat ve Kasta­monu’ya kadar) yaşıyor.

Gizli İşaretler

Poşalar’ın göç ederken, ilk kez ayak bastıkları topraklarda gayet rahat ve emin yer değiştirmelerinin, konaklama yerlerini bulmalarının, dost veya düşman toplumları kolayca ayırt et­melerinin sırrı zor da olsa çözülebil­miş. Göç eden Çingene grupları, geç­tikleri yollarda duvarlara, ağaç göv­delerine yalnızca kendi ırkdaşlarının anlayabildiği özel işaretler bırakırlar.

En çok kullanılan veya sıradan işa­retler şunlar:

 

Hay-Poşalar Gizli İşaretler

Hay-Poşalar Gizli İşaretler

Bunlardan birincisi ve en çok kul­lanılanı “Üç Kollu” olup, işaretin sa­pı gidilebilecek istikameti gösteriyor. Eski bir Budist işareti olan İkincisine Çingeneler “Svastika” diyorlar ve yolun kapalı veya tehlikeli olduğunu belirtiyor. Üçüncüsü; haçın sapı yine gidilmesi gereken yönü gösteriyor. Daha ziyade Türkiye’de görülen dör­düncü işaret ise yolun gayet tehlike­li ve Çingeneler için ölümle sonuçla­nabilir olduğunu gösteriyor.

İşaretler bu kadar değil, pek çok anlamı olanları var.

Örneğin, beşinci işaretin anlamını öğrenmek mümkün olmamış.

Hay-Poşaların’ın Kökenleri

Gerçi Hay-Poşalar Avrupa ve As­ya’daki diğer uluslar arasında göçebe yaşayan tziganlardan farklı görünü­yorlar, fakat ikisi arasında yapılacak dikkatli bir tetkik sonucunda gelenek-görenek, antropoloji hatta dilde büyük benzerlikler bulunabilir. Görü­nen farklar Poşalar’ın Anadolu’ya gel­meden önce yüzyıllardan beri birlikte yaşadığı diğer halklara mal edilebilir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Çingeneler farklı göç yolları izleye­rek yüzyıllar sonra Anadolu’da buluş­tuklarında farklı toplumların göre­neklerinden etkilenerek farklı çehre­ler kazanmışlar. İslâmlığı benimse­yen tziganlar Çingene, Ermenilerle yaşayıp Hıristiyan olanlar ise Hay-Poşa adını almış. Bu sonuncular giderek Ermeni gelenek ve görenekle­rini benimsemişler. Poşalar’ın İran’da uzun süre kaldıkları da bilin­mekte. Pers ülkesinde Tziganlar’a “Luri”, “Mıtrıp”, “Karaçi” adları ve­rilmiş. Onlara “Poşa” adını verenler Ermeniler. İsmin kökeni ise Poş=boş” (boşgezen) olabilir ve bu ad sürekli aşağılamak için kullanıl­mış, zira Ermeni dilinde Çingene- Tzigan sözcüğünün karşılığı eskiden beri “Kınçu” olup Poşa sözcüğü son­radan, 19. yüzyılda benimsenmiş.

Birtakım araştırmacılar (P. Nerses Sarkisyan) Poşalar’ın “Tontragetziler”in (Tendürekliler -bir sapkın Er­meni tarikatı-) ve/veya Arevortiler’in (Vantzyan, Güneş oğulları-Güneşe tapan bir tarikat) kalıntıları ol­duğunu tahmin ederler. Bu arada Kalkedon konsili nedeniyle Ermeni Kilisesi’nden gerçekleşen kopmalar nedeniyle Kastamonu-Sinop arasın­da yaşayan Ermeni kökenli halka da Poşa denildiği de biliniyor.

Ermenilerde Poşalar aleyhine bir yığın söylence var. Bunca aşağılama­ya ve de karşılıklı “akrabalıktan kaçınma” kız alıp vermeme gayretleri­ne karşın Poşalar’ın sürtüştüğü tüm diğer uluslardan farklı olarak Erme­nilerle kaynaşıp bir arada yaşayabil­miş olması gerçekten ilginç. Her şeye rağmen Poşalar’ın Ermenilere (20. yüzyıl başlarında) kız alıp vermesi ender rastlanan olaylardan.

Barınak

Kış bastırınca Poşalar yakın köylere veya kentlere doluşup kiraladıkları kulübelere yerleşir, birbirine yakın ya­şarlar. Köy evlerinde, “kom” yani ar­tık ailenin önemli ferdi sayılabilecek eşeğin bulunduğu ağılda mutlaka bir tandır yer alır. Tandır hem ekmek hem yemek pişirmeye ve de ısınmaya yarar, öyle ki işler bitip ateş söndük­ten sonra aile halkı tandırın içine ayaklarını sarkıtıp, çepeçevre oturur ve bacaklarını ortak bir örtüyle örterek ısınırlar. Evin ilginç bir yanı da bir duvarda yer alan ve “santo” adı veri­len “ocak”tır. Ocakta haftada bir kez, o da ısınmak için değil de, ailenin ölen fertlerine saygı için ateş yakılır.

Yeme-içme

Poşalar obur olup sürekli ve za­manlı zamansız bir şeyler yerler. Acı, ekşi, baharatlı, yakıcı yemekleri ter­cih eder, sarmısak, biber ve sirkeyi eksik etmez sofrasından. Az et yerler, en sevdikleri yemekler “malez” ve “pilav”dır. Ulusal yemekleri sayılan malez, hamur ve yağla hazırlanır ve Vaspurakanlıların (Van yöresi) “khavidz”ine benzer; Hamuru sıcak suya atar sürekli karıştırarak pişirir, sonra parçalara ayırıp üzerine yağ ekler ve yerler. Çirli (kurutulmuş meyve) pi­lavı çok severler. Çirli pilav ve Tsıvadzeğ (yumurtaya batırılmış kızartılmış ekmek) ziyafetlerde özgün ye­mek olarak sofraya getirilir.

Yemeklerde erkekler kadın ve ço­cuklardan ayrı otururlar sofraya ve içkilerden yalnızca rakı içer, bira ve­ya şarap kullanmazlar. Erkekler ve yaşlı kadınlar tütün ve enfiye kulla­nır, ancak Çingene ve Tzigan kadın­larının aksine Poşa kadınlar tütün iç­meyi ayıp sayarlar.

Faiz Yok

Poşalar birçok kötü alışkanlıkları­na karşın, para alışverişlerinde çok dürüst olup söze önem verirler. Yal­nızca söze dayanarak borç alıp verir. Ancak “faiz” mefhumunu kesinlikle tanımaz, ne faiz verir, ne de alır ve kendi zararına da olsa sözünü veya yeminini mutlaka yerine getirir.

Dil

Konuşurken genellikle Ermenice’yi kullanırlar, ama aralarında gizli ko­nuşmak gerektiğinde Poşa diline baş­vururlar. Ancak giderek fakirleşen bu Hint-Avrupa kökenli dil zamanla gramer ve fiil çekimlerinde Ermeni­ce’yi kullanmak zorunda kalmış.

Poşalar kendilerinden olmayanlara değişik adlar vermişler: Ermeniler’e taktıkları isim köylü veya tüccar anla­mına gelen “gaçut” ya da çiftçi anlamı­na gelen “klarav”, Ruslar’a kocakafa anlamına gelen “sisorov”, Türkler’e ise dinsiz anlamına gelen “Pısu” diyorlar.

Hay-Poşalar Sözlük

Hay-Poşalar Sözlük

Poşa Kadın…

Poşa kadının yaşam koşullan çok ağırdır. Tüm ailenin yükünü o çeker, elekçilik dışında çorap örer, yün eği­rir ve tüm kazandığını içki ve tütü­nünü sağlaması için kocasına verir.

Hay-Poşalar’da kadın ve erkek ara­sında karakter ve yapı yönünden bü­yük antropolojik farklılıklar gözlem­leniyor. Kafatası yapılarını bir yana bırakarak, Poşa kadının poşa yaşantı­sının hemen hemen her şeyi olduğu­nun altını çizmek gerekiyor. Poşa ka­dını atılganlığı, cesareti, aileyi maddi ve manevi yönlerden yönetme yete­neği ve onurunu her şeyden üstün tutması, anatomik yapısındaki zara­feti ve daha birçok yönden Poşa er­keği ile çeliştiği görülüyor.

Erkeklerin yaz kış eski ve bol, özel­likle yırtık pırtık giysilerde dolaşma­sına karşın Poşa kadını özellikle kır­mızı giymeyi tercih eder. Yeni gelin­ler, gümüş veya bronz bilezikler ve gösterişli yüzükler takar, ancak en zenginleri bile altın ziynet eşyaların­dan kesinlikle kaçınır, süslenmeyi sevmez, Çingeneler gibi gözlerine sürme çekmez, kulağına küpe, burnu­na hırızma takmaz, Kürt, Türk ve bazen Ermeni kadınlar gibi el ve ayak­larına kına yakmaz.

Ailenin geçimini sağlamak için bütün kış elek, sele veya tef yapan erkeklerin ürettiği malları pazarla­mak, yani ticaret Poşa kadınının işi. O öylesine çalışkan ve beceriklidir ki, örneğin yolda yürürken çorap örebilir veya yün eğirir. Çingene hemcinslerine karşın Poşa kadın onurunu korumasını çok iyi bilir. Sivri dili sayesinde laf altında kalmaz ve onuruna çok düşkündür.

Ev Tedavisi

Bu konuda bilinen fazla bir şey yok. Gerçek şu ki Poşalar pek sık hastalanmaz. En çok rastlanan hasta­lık sıtma olup, tedavi için eşek sütü­ne damlatılan “eşu gatnug” adlı bit­kinin son derece acı usaresini içerler, kinin yerine.

Poşalar’da boş inançlara, hurafele­re yer verilmez, hastalıklar azizlere, kem göze vb. mal edilmez, kurban, adak veya duaya başvurulmaz.

Cenaze

Bir Poşa hastalanıp da tedaviye cevap vermiyorsa, kısacası yaşama ümidi kalmamış­sa bir papaz çağırılıp has­taya komünyon (…..) ve­rilir, daha sonra sessiz se­dasız oturup o çok kork­tukları ölümü ağlayıp sız­lamadan beklerler.

Hasta öldüğünde çıplak naaşını çabucak kefene sarıp dikerler ve bir an önce evden çıkarıp kilise veya kabristana götürür­ler. Cenaze günü tüm ateşler söndürülür, cenaze evinde yemek bile pişirilmez, komşu veya akraba­lar pişirdikleri “tsıvadzeğ”i eleklere koyup geti­rirler. Ne yas tutar, ne de siyah giyerler. Cenaze gü­nü görev sona erer, öle­nin dul eşi serbest kalır ve taliplisi çıkarsa eğer, bir hafta bile geçmeden yeni­den evlenebilir. Ölenle­rin anısı ise haftada bir kez ocakta ateş yakarak korunur. Ölünün malvar­lığı dul eşine kalır ve öle­nin kardeşlerinin mirasta hiçbir hak­kı olmaz. Vefat göç esnasında olmuş­sa, eğer yakınlarda bir köy varsa ce­naze eşeğe bağlanıp oraya gömülür, aksi takdirde duasız-ayinsiz bir çukur kazılıp defnedilir.

Hukuk

Hay-Poşalar’m sosyal yaşamında “Ahiller”in (İhtiyarlar) etkisi uzun yıllar önce, giderek kaybolmuş. Baş­langıçta karar mercii olan Ahiller’in içinden Poşalar’ın ırkbaşkanı -çeriba­şı seçilir ve kendisine (Ermenice) “Atoragal”, (Poşaca) “Camadar” (Yö­netici) denilirdi. Atoragal, toplumda her türlü anlaşmazlıkları çözer, son kararları verir, ağır suç vakalarında ise ahiller kuruluna başvururdu. Bu ne­denle hiçbir Poşa devlet mahkemele­rine başvurma gereği duymaz, hapse veya sürgüne mahkûm edilmezdi. Atoragal’lık babadan oğula miras yo­luyla geçer, varis bulunmaması duru­munda seçime başvurulurdu.

Ev içinde ise, kadınların ekonomik hakimiyetine karşın mutlak hakimi­yet Poşa erkeğindeydi. Bununla bir­likte çocuklar baba adıyla değil, an­neleriyle anılırlardı. Örneğin, Panos oğlu Toros değil de Varter oğlu Haço, Simig oğlu Seğpos denilirdi.

Poşalar’da kullanılan erkek adları: Seğpos, Toros, Kiyor (Kirkor yerine), Haço, Panuel; kadınlarda ise Şuşan, Maro, Varter, Sırpun, Antar, Simig, Mayam (Maryam yerine), Marinos gibi isimler Ermenilerle ilişkiler, eko­nomik veya birtakım zorlamalarla gi­derek Ermeni isimlerine dönüşmüş.

POŞA EFSANELERİ

I.Elekçiler

Çok eski zamanlarda yaşayan bir ra­hibin hasımları, onun üç yardımcısını rüşvetle elde edip odasına bir kadın getirir, daha sonra da baskın düzenler. Hileyi anlayan rahip yardımcılarına “Ka­ra suratlılar, gidin ve bir daha kimseye görünmeyin” diyerek beddua eder.

Aniden suratlarının yarısı kapkara olan rahip yardımcıları birer heybe ve değnek alıp yola koyulur, uzun süre yürürler. Yolda rastladıkları at, inek, koyun gibi hayvanların hiçbiri bunların yanına yaklaşmaz bir tek eşek sada­kat gösterir ve yanlarından ayrılmaz. Bir ormana ulaşıp dallar keser, elek, sepet, tef yapar, ama yüzlerinin kara­sı nedeniyle insan içine giremedikle­rinden, kadınlarına verip sattırır, ya­şamlarını böyle elek yapıp kadınlarına sattırarak köy köy, şehir şehir dolaşa­rak sürdürürler.

II. İhtiyar Bir Poşa’nın Anlattığına Göre…

Çok eskiden Kiliskintos adlı biri aile­sinin geçimini sağlayamamanın ümit­sizliği ile intihar etmek üzere tandırın içine girer. Karısı onu tandırdan çıkarıp yüreklendirir ve şu şarkıyı söyler:

“Gider dilenir, gelir sana tavuk dö­şü, lavaş getirir, bakarım. Çık, çık! Tandırdan dışarı çık”.

Bu olaydan sonra yeni evlenen Poşalar’ın eve döndüğünde damadın tandıra girmesi, gelinin ise eşi tandır­dan çıkana kadar dans ederek yukardaki şarkıyı söylemesi adet olmuş.

III.

Havarilerinden biri yemek yerken İsa Peygamber’e bir parça ekmek verir. Ekmeğin üzerinde kir gören Hz. İsa ba­şından bir tutam saç koparıp ekmeği verene uzatır ve havarisinin şaşkın ba­kışları karşısında saç tellerini kutsar. Bunun üzerine havari elek işlemeyi öğ­renir ve elekçilerin atası sayılır.

IV.

Poşalar kendilerine “Lom” derler, ancak bu adı hiçbir şekilde izah ede­mezler. Poşa adlandırılmasını ise şu kelime oyunu ile anlatırlar.

Tüm ulusların davetli oldukları bir davette herkes yerlerini aldıktan son­ra Poşalar gelmiş, ancak yer olmadı­ğından onlara “boş-a, boş-a (Yani boş­tur, boşuna-dır) gidin” demişler. Bura­dan da boş-a, boşa, poşa adı oluş­muş.

Hay Poşalar

Hay Poşalar

Pamukciyan’ı Anarak

Tanınmış araştırmacımız ve arşiv kurdu rahmetli Kevork Pamukciyan’ın yıllar süren çalışmaları sonucu yarattığı eserlerden biri de 1981’de ya­yınladığı Patrik Hagop Nalyan adlı eseri­dir. 18. yüzyılın ünlü din adamı ve yazar­larından Patrik Hagop Nalyan’ın Yaşa­mı, Eserleri ve Öğrencileri adını taşı­yan 280 sayfalık araştırmadan (sayfa 102) “Ermeni Poşalar” a ait birkaç satır­lık ibareyi önemini göz önünde bulundu­rarak aktarıyoruz. Ancak Pamukciyan da bu satırları İstanbul’da yayımlanan 29 Aralık 1893 tarihli Arevelk günlük gazetesinden, Abraham Ayvazyan’ın “Patrik Hagop Nalyan’ın Biyografisi” ad­lı çalışmasından aldığını belirtiyor.

Patrik Nalyan’ın izniyle, eskiden be­ri İstanbul’un Topkapı semtinde yer­leşmiş olan Ermeni ulusundan Poşalar’la, yörenin Ermeni sakinleri dünür­lük yapmaya başlamıştır. Böylece Nal­yan sayesinde “Hay Poşa”lık bu banli­yöden yok olmuştur.

Ayrıca Topkapı civarında yerleşmiş olan Hay Poşalar nedeniyle semte Poşa mahallesi adı verildiği, buraya yerleşen Poşalar’ın Balat ve Eyüp kilise­lerinde dini vecibelerini yerini getirdiği biliniyor.

Bu vesileyle Kevork Pamukciyan üs­tadımızı anarken bu ibareyi üstatla soh­betlerinden anımsayıp bizi uyaran Sayın Turgut Kut’a teşekkürü borç biliriz.

Ermeni Modern Tarihi ve Ermeni Sürgünleri (1375-1916)

Sayıları sınırlı ve belirli olan Ermeni Çingeneleri, Poşalar konusunda hafızaları zorlayalım. Küçük Asya ve Ermenistan’ın her tarafında yaşıyorlardı. Bu Çingeneler Ermeni Dilini çok güzel konuşurlar. Yalnız kendi aralarında konuşurlarken Hint Kökenli Prakritçe’ye(**) yakın bir söylem biçimi kullanırlar.

(**)Prâcrit : Sanskritçeden türemiş bir dil.

KAYNAKLAR

Vırtanes Papazyan, “Hay-Poşaner”, Azgagaragan Hantes, Tiflis 1899.

Krikor Vantzyan, “Hayer Poşaneritz”, Murc dergisi Yerevan 1892.

Arakel M. Keçyan, “Hay-Poşaner”, Agın yev Agıntzin, 1020-1915, Bükreş 1942

P. Karekin Sırvantzdyan, Toros Ağpar İstanbul 1879

P. Nerses Sarkisyan, Değakrutyunk i Pokr yev i Medz Hays, İstanbul 1864

K. J. Basmadjian, Histoire Moderne des Arméniens, 1917 / Ermeni Modern Tarihi ve Ermeni Sürgünleri (1375-1916) Çev. Mehmet Baytimur, Pêri Yayınları 

1 Comment

  1. […] Hay-Poşalar – Ermeni Çingeneler […]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir