Ermenice Okuma Kampanyası
02/09/2017
2018 Dini Bayramlar ve Resmi Tatiller
27/12/2017

Aras Yayıncılıktan çıkmış Kavaren Tsayner (Taşradan Sesler) kitabından bir anlatı ile bugün karşınızdayız. Yazar Şavarş Kahana-Papaz- Balımyan bir bölümde, 1960’larda iki Ermeni gencinin Diyarbakır’da gerçekleşen nişan törenlerini anlatmış. Yaşanan dönemde halen Ermenilerin, İstanbul haricinde Anadolu topraklarında da varlığını göstermesi ve Anadolu’ya ait Ermeni geleneklerine ışık tutuyor olması açısından da çok önemli. Diyarbakır’da Nişan Töreni başlığında okuyacağınız yazımızda zorlu kız isteme sürecinde bakalım sizler de yorulacak mısınız?

Kavaren Tsayner (Taşradan Sesler) - Diyarbakır Ermeni Nişanı

Kavaren Tsayner (Taşradan Sesler) – Diyarbakır’da Ermeni Nişan Töreni

Diyarbakır’da Nişan Töreni

Ermeniler çok eski zamanlardan beri evliliğe büyük önem verirler. Onlara göre aile birliği çok büyük bir kutsallık ve çözülemeyen -bitmeyen- bir antlaşma içerir. Evlilik hakkında efsanelerde, romanlarda, hikayelerde ve anlatılarda yazılı veya sözlü olarak çokça rastlanır.

Genellikle erkek tarafı, oğullarının evlilik çağı geldiğinde gelin adayı aramaya başlarlar. Hazır gelin adayı olmayan aileler kışın otururlar, uzun ve detaylı araştırmalar yaparlar, danışırlar, kızın artılarını ve eksilerini inceletmek için gizli aracılar yollarlar. Kızı hamama götürürler, vücudunda bir eksiklik kusur olup olmadığını kontrol ederler. Sonuç olarak nihai kararlarını vermeden kızı ince bir elekten geçirmiş olurlar.

Aracılar yollayıp, birbirleriyle iki taraflı anlaşırlar, ondan sonra aleni olarak dini tören gerçekleştirirler.

Çocukluğumda çok görmüştüm ve geleneklerimiz hakkında bilgi sahibiyim ancak Dikranagerd’de -Diyarbakır’da- beni nişan törenine davet ettiklerinde, eksik bir şey yapmış olmayayım diye bir kaç yaşlıya nişan töreninin nasıl yapıldığını sordum.

Taşralılar evi kutsayan papazın anlamını iyi bilirler.  (1) Evi kutsayan papazın onayını almadan bir işe karar vermezler.

Diyarbakır’da bazen, ermeni papaz bulunmaması nedeniyle, zorunlu olarak Süryanilerin papazına danışırlar. Değerli Abuna (Ebune) Aziz ermeni halkından şevkatini esirgemez, fakat halkımız yine de kendilerini yetim hissederler.

Ve işte  varlığım onlar için mutlu bir fırsat oldu.

İlk önce erkeğin evinde toplandık, sağdıç ( կնքահայր-vaftiz babası) hediyelerin paketlerini bağladı. Yüzükleri bana verdi. Hazırlıklarımızı bitirerek yola çıktık. Kortejimizin önünde ben yürüyordum, önümde de bir genç, elinde fener, bize yolu gösteriyordu. O günlerde mutluluğa gömülmüş, görkemli doğrultumuzla, Ardaşes’in ve Satenik’in, Drtad’ın ve Aşkhenin saraylarının karşısında, asil bir sözleşme gerçekleştirmeye gidiyorduk.

Ve ben giderim…

Kızın evinin köşesinde bekleyen izleyiciler, bizi gördükleri gibi, “Geldiler… geldiler… geldiler…” diye bağırarak ev ahalisine haber verirler.

Kapılar açılır, çalgılarla ve şarkılarla bizi karşılarlar, hepimizi misafirhaneye alırlar.

Sırayla sedirlere otururuz, sağ elimi öpüp, hoş geldin dileklerinden sonra yorgunluk kahvesi geldi. Artık sıra gelmişti. Herkes sessiz bir şekilde töreni başlatmam için bekliyordu. Bir çoğu da İstanbul’dan geldiğim için, beni kendi geleneklerinden bihaber sanarak, ne söyleyeceğimi bekliyorlardı. Görkemli bir şekilde ayağa kalktım ve konuşmaya başladım.

“Sevgililer, kapılarınız önümüzde dostane şekilde açtınız, bizleri neşeyle kabul ettiniz, ben de topluluğum adına hepinize şükranlarımı sunarım ve hepinizi kutsarım. Sizin bu samimiyetinizden cesaret alarak, önemli bir konuda sizinle konuşmak isterim, sizin taraftan bir temsilciyi bana söyleyin ki kendisiyle konuşayım.

Ev ahalisinden gidip Vaftiz babalarının elini öptüler, o da gelip yanıma oturdu.

“Garabet Ağa biz hristiyanız. ”

“Papaz efendi, biz de sizin gibiyiz.”

“Çok iyi, mutlu oldum, sizinle anlaşabiliriz. Tabii ki biliyorsunuz, Tanrı Dünya’yı yarattıktan sonra, canlıların en muhteşemini insan olarak yarattı. Fakat gördü ki bu yarattığı Adem yalnız. Ona bir arkadaş yaratmayı uygun gördü. Onları kutsadı ve birlikteliklerini onayladı.

Bugün biz de Tanrı’nın emriyle, kutsal babalarımızın onayladığı  kilisenin yedi kurallarına göre, Arakel Ağa’nın kızı Mayram’ı, Hagop Ağa’nın oğlu Aram ile birleştirmeye geldik. Biz eminiz ki, sizlerde iyi hristiyanlar olarak, Tanrı’nın emirlerine mutabık olarak çalışana yardımı olursunuz.”

“Papaz efendi, Tanrı’nın öncü olduğu emirler tabi ki kabulumuz, fakat şu kilisenin yedi kurallarını bilmiyoruz. Siz de bizim büyüğümüzsünüz. Bu çok değerli bilgileri bize öğretmenizi rica edeceğiz.”

Burada tabi ki, bu durumu bilmedikleri için değil, zaman geçirip, dünürlerine eziyet etmek için Papaz’a sorarlar. Diğer taraftan da topluma, hristiyan kilisesinin bu bilgilerini öğrettirecekleri için faydaları olur. Bu durumu daha önceden bildiğim için onaylayarak derim ki:

“Sevgili inananlar, sağdıç dileğini iletti ki kilisemizin yedi fikrini size öğreteyim. O zaman dinleyin ve …

Detaylı şekilde anlattım, hatırlıyorum hatta itiraza mahal vermeyecek en ince ayrıntısına kadar.

Sağdıç:

“Papaz efendi, çok teşekkür ederiz, ziyaretinizden çok memnun kaldık, siz bugün bize göksel teselli getirdiniz. Sizin bu baba şefkatinizin karşılığında size ne ile ödüllendirebiliriz.

“Arakel Ağa, gel bakalım, siz sakın üzülmeyin. Ben bu köleliğim karşısında hiçbir şey beklemiyorum, ben görevimi yapmaya geldim, eğer biz bugün bu iki genci mutlu kılarsak, en büyük ödülümü almış olacağım.”

Zordur Ermeni’den Kız Alması

“Çok iyi, Papaz Efendi. Madem ki vaftiz çocuğumun babası beni onurladırdı, ben de onu ezmek istemem. Herkesin içinde onun da onayını alalım.”

“Papaz efendi, elini öpeyim, ne kadar da kızın babası olsam da, kızın anasının da evladının üstünde benden daha fazla emeği var, onun için annesinin kalbini de kazanmalıyız.”,

“Maro, kızım. Gel bir göreyim seni. Biz bugün kızın Mayram’ı, bize gelin olarak istemeye geldik. Ona ipekten şallar, elmas küpeler, zümrüt yüzük, gümüş kemer, seçkin ayakkabılar ve kırmızı kına getirdik. Bizim bu hediyelerimizi kabul etmiyor musun? ”

“Papaz efendi, elini öpeyim. ayaklarına kurban olayım, emrinin altında evlatlarım da kurban olsunlar. Fakat kızım böyle onurlu yetişmesi için abisi çok emek vermiştir, onun hatrını kırmayalım.”

“Sevgili evladım, Tanrı güneşin her daim parlak kılsın, soylu bir babayiğitsin, ailenin onurunu temiz tutmuşsun. Azize kız kardeşini bizim Aram’a gelin olarak götürmeye geldik.”

“İyi Papaz babamız, kutsal dualarınla evimize bolluk getirdin. Ben de senini için Dicle’den su getiririm. Ancak amcamın önüne geçemem.”

“Markar Ağa, şöyle yanıma gel, sen bizim halimizden anlarsın. Bunlar bizi çok yordular. Beni kızdırmayın, sabaha kadar başınızda İncil okurum.”

“Çocuklar, Papaz babamız İstanbul’dan geldi, çok yoruldu. Hava da soğuk, bir şişe şarap getirin.”

Ve bana dönerek.

“Papaz babamız biraz istirahat edin, dinlenin. Bizim daha sizinle konuşacak çok şeyimiz var.”

“Atalarımız bu şarabı mutluluk zamanlarında içerlerdi, biz daha sizden mutlu bir söz alamadık.”

“Papaz babamız, şu oğlunuzu bize öncelikle bir tanıtın, görelim. Biz daha oğlunuzu tanımıyoruz. ”

“Haklısın, ağa. Oğlum Vartan, ortaya gel, vaftiz oğlunu ahaliye tanıt.”

“Papaz efendimiz, emrine köleyim. Ağalar, vaftiz oğlum Aram’ı ben vaftiz ettim. Kendisini kilisemizin kurallarına göre yetiştirdim. O babayiğittir. İyi ata biner, çalışkandır, onurludur, evine bağlıdır, bir balta darbesiyle kütükleri kırar.”

Kızın vaftiz babası:

“Hayrını görün, Tanrı kötü nazardan korusun, ona iyi bir gelin nasip etsin. Papaz efendimiz sen şu şarabı al, biraz için ısınsın.”

“Vaftiz babası, İsa Gana’nın düğününde halkın mutluluğu eksilmesin diyesuyu şaraba dönüştürdü. Ben de bu dakikada artık sizin ve bizim sağlığımıza içmeliyim.”

“Papaz efendimiz, vaftiz annesini de ikna etmeliyiz, onu ikna edersek bu iş biter.”

“Şu vaftiz annesi nerede çağrın bakayım.”

“Kızım, sen bizim rahmetli Mano’nun kızı değil misin? İşler artık yoluna girdi. Sen bizim eski dostumuzun hatırasısın. Bari sen bizi yorma.”

“Papaz efendimiz, merteben yüksek, hatırın azizdir, fakat papaz efendimiz beni evlendirdiği zaman kocana itaatkar ol dedi. Kocam olur verirse, benim de başım üstüne.”

“Oğlum gel buraya bakayım. Tut şu kadehi, gör sana ne diyeceğim. Babalarımız bu şarabı içmeyeni ayıplamışlar. “Akılsız adamdır keyif yapmayan, kırmızı şarabı içmeyen”. Biz de senin sağlığına içelim.”

“Dur vaftiz babası, son sözü ver, öyle iç.”

“Tanrı istediğine göre, Tanrı’nın iradesi karşısında duramayız.”

Papaz efendi : “Sevgililer, sağlığınıza…”

Saatlerce yorulduk, kimseyi mutlu edemedik, fakat bir bardak şarapla sözü alabildik.

Yüz yıllar gelmiş, yüz yıllar geçmiş, fakat Diyarbakır’da eski geleneksel alışkanlıklar kendi milli hatları korumuştur. Bazıları ermenice bilir ve konuşur, bazıları da kürtçe ile karışık bir lehçe ile Tanrı-İsa diyerek kiliseye gelirler, secde edip, dua ederler. Onlar sıcaklığını gören inanmayanlar bile imana gelirler.

Gece geç saatlere kadar, mutlu bir ortamda eğlenmeye devam ettik. Şarkılarla, danslarla oğlanın evine geri döndük. Orada da oğlanın yüzüğünü taktık. Şarkılar ve çalgılar devam ediyordu. Halkımın mutluluğu kalbimde kilisedeki odama gittim… Ve ben giderim.

Taşrada böyle mutlulukla başlayan aile birlikteliği mezara kadar el ele, kalp kalbe, birbirine sadık ve sevgiyle, hayatın ağır yükünü hafifleterek, kendi soylarının gelenek ve göreneklerine sadık kalarak yaşarlar.

Saygı ve sevgi bu geleneklerini koruyan taşraya…

(1) տաներէց – danerets – evi kutsayan papaz, özellikle İsa’nın Doğum ve Göğe Yükseliş yortularından sonra evini ziyaret eden, tuzu,ekmeği, suyu okuyan papaz

Տիգրանակերտ – Dikranagerd, Diyarbakır. MÖ 95-55 yılları arasında Ermeni kral Dikran’ın kurduğu şehir.

Not: Yazı Ermeni Kültürü web sitesi tarafından Ermenice’den Türkçe’ye çevrilmiştir. Alıntılarda kaynak belirtilmesini rica ederiz. Kitabın her türlü yayın hakkı Aras Yayıncılık’a aittir.

Kitabı temin için : https://www.arasyayincilik.com/tr/kitaplar/kavearren-tzaynyer/183

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir