İçimizdeki Ermeni (1915-2015)
10/04/2016
Ermenice Okumak Neden Önemli?
30/04/2016

Mahmud Paşa Camii

Ermenice dili ve Ermenice kaynakları, Türkiye tarihine de ışık tutacakken maalesef günümüze kadar bu kaynaklardan yeteri kadar yararlanılmamıştır. Birazdan okuyacağınız Ermenice elyazmasından Türkçe’ye çevirilen yazıda Mahmud Paşa’nın nasıl Hristiyan bir din adamı iken sorun çözme yeteneği sayesinde Osmanlı Sarayı’nda yükseldiğini ve Fatih Sultan Mehmed’in Vezir-i âzamı olduğunu bulacaksınız.

Ermenice Bir Elyazmaya Göre Vezir-i Âzam Mahmud Paşa (?-1474)

Kevork Pamukciyan

Bundan onsekiz yıl önce, yaklaşık ikiyüz senelik yazma bir Osmanlı tarihi kompilasyonunu istifademize sunulmuştu. Müellifi ve yeri belli olmayan eserin muhteviyatında, iki kıymetli yazı bulunmaktaydı. Birincisi, Fatih Sultan Mehmed’in (1430-1481) fütuhatı hakkında idi, ki tercümesini sayın hocamız Şevket Rado Bey’in “Tarih ve Edebiyat Mecmuası”nın, 1981 yılı Haziran sayısında (s.42-48) neşredilmiştir. İkinci yazı ise, işbu makalemizin mevzuu olan, Fatih devrinin ünlü vezir-i azamı Mahmut Paşa’nın birçok yeni ve ilginç bilgiler ihtiva eden biyografisidir. Kaynağımızın 35-44’üncü sayfalarında bulunan ve “Mahmut Paşa’nın Hikâyesi” başlığını taşıyan yazının dili eski Ermenice olmakla beraber, bazı konuşma dili terkiplerine ve bir hayli de Türkçe kelimelere rastlanmaktadır. Metindeki bazı cümlelerin mânası güçlükle anlaşılmaktadır. Zira cümle yapısı ve gramer de biraz farklıdır. Keza, bazı imlâ hataları da mevcuttur. Yazının diğer bir kusuru da, tarih kullanılmamış olmasıdır.

Mümkün mertebe aslına sadık kalarak ve yorucu olması diye yeni paragraflar düzenleyerek, tercümesini sunuyoruz.

Sultan Mehemmed’in (1) doğumundan ölümüne kadar icraatı anlatılmaktadır. İstanbul’u feth eden Sultan Mehmed’in pederi Sultan Murat Gazi (1404-1451), Edirne’deki tahtında oturduğu zaman, davaların adaletle görülüp görülmediğini öğrenmek ve kadılarla beylerin adaletsizliği hakkında bilgi edinerek, gelip kendisine malûmat vermeleri için, bilhassa şahsına sadık adamlarını Devletin muhtelif şehirlerine gönderirdi.

Mahmud Paşa Camii

Mahmud Paşa Camii

Bu maksadla Rumeli taraflarına teftişe giden, Sultan Murad’ın adamlarından zeki bir kimse, Manastır kasabasına vardı. Bir ilkbahar mevsiminde, şehrin dışında gezinirken, toplantıda olan ve münakaşa eden üçyüz veya dört yüz kadar papaza ve rahibe tesadüf etti. Bunlardan birine işbu toplantının maksadını sordu. Din adamı ise şu cevabı verdi:

Her sene âdet edinmişiz ki, Mukaddes (2) Kitapta anlamadığımız ve şüphemiz olan hususları burada müzakere edip, bunları şerh edebilen kimseyi bize başkan seçelim.

Sultan Murad tarafından gönderilen şahıs bunu işiterek, onların konuşmalarına kulak misafiri oldu ve gördü ki, uzun yıllardan beri çözülemeyen ve toplantıya katılan o kadar ihtiyarların halledemediği çetin meseli, uzun boylu  bir nevcivan genç ayağa kalkarak, yaklaşıp halletti. Bunun üzerine, mecliste bulunanlar başlarını eğerek, ona karşı büyük hürmet gösterdiler.

Bunu gören Sultan Murad’ın adamı, yapılan bu kadar hürmetin sebebini sorar. Derler ki, bu genç İncildeki o çetrefil meseli açıklığa kavuşturdu. Binaenaleyh, onu Tarikatımızın başkanlığına getireceğiz ve bundan dolayı ona bu kadar hürmet ediyoruz.

Padişah tarafından gönderilen şahıs günün birinde Edirne’ye gelip, Sultan Murad’a icraatı hakkında bilgi verir ve sonta da, Manastır kasabasında olup biteni anlatır. Yani o kadar yaşlı ve büyüklerin halledemediği çetin bir meselin yeni yetişmiş bir genç tarafından çözüldüğünü. Onun çok akıllı ve üstün zekalı olduğu beyan ettikten sonra, Padişahımızın büyük icraatına(3) fayda sağlayacağını bildirir. Sultan razı olarak, onu huzuruna getirmelerini emreder. Derhal mektuplar yazılarak, memurlar hazırlanır. Manastırda kasaplık yapan pederine varan mektuplarda, oğlunu gelen şahıslarla Padişahın Sarayına göndermesi emredilerek, Devletin işlerine lâyık olduğu ifade edilmekte idi. Gönderilen kimselerle mektup pederine vardığında , şu cevabı verir:

-Hali hazırda, benim sözüm oğluma geçmez. Şimdi o din adamıdır ve din adamlarının hükmü altındadır. Gidip din adamlarına ve oğluma söyleyin ki, bir yerde toplanarak, meclis karar verirse öyle olsun.

Bunun üzerine meclis toplanır. Hepsi de fikrini beyan edip, biri verilsin diğeri verilmesin diyerek, uzun münakaşalara düşerler. Nihayet kasap Rado’yu meclise davet ederek, kendisiyle de bu hususta görüşürler. Şayan-ı hayret olan bir husus da şudur ki, o yakışıklı delikanlı rüyasında, Müslümanlığa(4) döneceğini ve Sultan Murad’ın yanına gideceğini görürmüş. Bu sebeple daima yollardan geçenleri gözetlermiş. Bu haberi işitince, yürekten Allaha şükreder ve der ki:

-Bu kadar din adamlarından biri verilsin, diğeri de verilmesin diyor. En nihayet, onlardan biri şöyle der:

-Verilmesin diyenlerle,verilsin diyenler ikiye ayrılsın.

Neticede, verilsin diyenler çoğunluk kazanır. Böylece, aralarında ihtilaf çıkmasın diye Saraydan gelen memurlara teslim ederler. Görevliler onu teslim alır almaz, kendisine Mahmut ismini verirler. Manastır kasabasının halkı ise toplanarak, arabaya mermer bir sütun yükleyip, onu uğurlamaya gelirler ve ayrıldıkları yere hatıra olarak sütunu dikerler ki, kasabadan bir mil kadar uzakta idi. Şimdi işbu sütuna mola taşı denmektedir.

Nihayet Mahmut Paşa’yı Edirne’den, Sultan Murad’ın huzuruna çıkarırlar, tavırları ve mahcubiyeti Padişahın hoşuna giderek, onu tasavvur ettiğinden daha üstün  bulur. Bu sıralarda Molla Gürani (5) Sultan Mehmed’in hocası idi. Sultan Murad onu yanına çağırarak der ki.

-Hoca Efendi, bu delikanlı İncil’e hakkiyle vâkıftır, arzu ediyorum ki, Kuran’a (6) da vâkıf olsun.

O da iki sene ona ders verir. Ve günü birinde Padişah, bütün ulemanın Saray-ı Hümayununa gelerek, yeni saadetli kulunu görmelerini emreder. Sultanın emri üzerine, hepsi Sarayında toplanır ve onlara hil’atlarihsan eder. Teşrifatçı emreder ki, iyi bir insan olan Kazasker Ali Efendi içeri girsin. O da, siyah elbiseler giyinmişolan Mahmut Paşa’yı birlikte getirir. Ali Efendi tülbent sarık takmasını emreder ve bu şekilde huzura çıkar. Herkes ayağa kalkar. Mahmut ise, orada bulunan Efendilerin ellerini öperek, en geride bir yere oturur. Müteakiben, her taraftan âlimler ona çetrefil, ve güç meseleler sorarlar. O da, siz âlimsiniz diye cevap verip, elini öperek yerine oturu. Ali Efendi de ona şunları söyler:

-Aferin berhudar (7) olasın. Bu meseli de bilirdin amma, Hürmeten onu tefsir etmekten kaçındın.

Sonra da, hepsine dönerek şöyle devam eder:

-Kardeşler, bu kardeş herkesten daha asîl  ve mümtaz bir şahıstır ki, Padişaha göndermeye karar verdiler.

Sultan da onu kabul ederek, tekrar ulemaya hil’atlar hediye eder.

Bundan sonra Padişah, vezir (8) Büyük İbrahim Paşaya mektup yazıp der ki:

-Alim bir kulum vardır. Hikmetine hürmet etmek için, onu vezir yapmayı arzu etmekteyim. Yüksek emrim, senin de onu lâyık görmendir.

Üç gün sonra vezir olup, üç yıl makamda kalır. Sonra aleyhinde Sultana tevziratta bulunurlar. Padişah da bundan müteessir (9) olarak, Saray-ı Hümayunu önünde idam edilmesini emreder.

Sultan Murad için de, Sarayın önünde yer hazırlanarak oraya oturur. Mahmud Paşa’yı elleri bağlı vaziyette Padişahın huzuruna getirirler. Saray erkânı ise öldürülmemesi için istirham eder. Fakat, sözleri dinlenmediğinden, serseme dönerler. Sonra da hepsi birden:

– Bu gibi iyi bir kimseyi kıskançlık yüzünden öldürmek doğru değildir icabında Padişah onun kabahatini affetsin, diyerek, cellâdı zorlarlar. O da, iyi niyetle sultana müraacat eder. Padişah ise hiddetlenerek:

– Benim emrim emir değil mi? Muhakkak idam olunsun der ve bir iki adım ilerleyerek, kılıcını havaya kaldırır. Aynı anda Mahmud Paşa durduğu yerden kayıplara karışır ve sonra da, mucizevî bir şekilde peyda olur.

Sultan Murad üç ay sonra vefat ederek, oğlu Sultan Mehemmed saltanat sürer. Ananeye göre kırk gün yas tuttukları için, Kırım Hanı Padişahın vefatını işiterek, otuz veya kırk bin Tatarla, geceyi gündüze katarak Edirne’ye gelirler ve bundan  sonra padişahlık bizimdir diyerek, şehrin etrafında ordugah kurarlar. Sultan Mehmed de, Mahmud Paşa’yı yanına çağırarak, bir çare düşünmesini emreder. Mahmud Paşa da der ki:

– Hünkârım senin büyük Devletinle onların tertibi bertaraf edilecektir.

Sultan da, seni göreyim, der. Mahmud Paşa ise, derhal Tatarların otuz veya kırk kadar ünlü nazırlarına zehirli kaftan hediye eder, ve sair armağanlarla ağırlar. Sonra da, bizzat Tatarların ordugahına gidere, ihsanlarda bulunup, bundan sonra padişahlık sizindir, der. Ancak matemlerinin sona ermesi ve mallarının taşınması için, davarların gelmesine kadar on beş gün sabretmelerini rica eder. Tatar beyleri dahi, elindeki hil’atları, onun eliyle hepsine giydirirler.

Müteakiben geri dönerek, alelacele Padişahın huzuruna çıkar ve şöyle der:

– Sultanım Allahın inayetiyle tatar ordusunun müsibetine bir çare buldum. Zehirle ve vâdeli kaftanlar hazırlayarak, hepsine elimle giydirdim.

Sultan Mehemmed bunun üzerine biraz rahatlar. Müteakiben Mahmud Paşa, Edirne şehirindeki bekarlardan bir ordu teşkil ederek, onbin kılıçlı süvariyi tenbih etti ki, on beş gün sabretsinler. Sonra da, şayet Allah muvaffak kılarsa, tanrının emriyle Tatarların malları sizin olacaktır, der. Keza, Tatarların Beyinin zehirli kaftanı daima giyinmekte ve vâdesinin dolmasını beklemekte olduğunu bildirir.

On altıncı gün, Tatar hanının ömrü sona erer. Orduda kötü haber işitilince, hepsi de dağılırlar. Bunun üzerine, Mahmud Paşa, hazırladığı askerelere hücum emri verir. Askerler, Tatar mücahidlerini öyle bir kılıçtan geçirirler ki, üç veya dört bin kişi ancak kurtulabilir. Keza Mahmud Paşa, Vâdı üzere, yağma edilen mallara el sürmeyip, kâffesini askerelere bağışlar, ve bu tertiple Osmanlı ordusunu Tatarların elinden kurtarır. İşbu Tatar olayı yasın 41. günü vuku bulur.

Müteakiben, Mahmud Paşa, Devlet hudutları dahilinde donanma merasimi yapılması için emirname çıkardı. Sonra da Sultan Mehmed’e dedi ki:

-Hünkârım, bundan sonra da İstanbul’un fethine karar verelim.

(1) Ermenice metinde Muhammed olarak yazılıdır.

(2) Ermenice metinde ebedi kelimesi kullanılmıştır.

(3) Kanaatımızca İstanbul’un fethi kastediliyor.

(4) Ermenice metinde Türkçe iman kelimesi kullanılmıştır.

(5) Ermenice metinde “Monla Küranî” şeklinde yazılıdır. 1416’da Irak’ın Güran kasabasında doğup, 1488’de İstanbul’da vefat etmiştir.

(6) Ermenice metinde Kur’an kelimesi yerine “Fırkan” kelimesi geçmektedir ki, doğrusu “Fürkan” dır.

(7) Ermenice metinde de aynı kelimeler bulunmaktadır.

(8) Vezir-i âzam demek istiyor.

(9) Ermenice metinde, rahatsız manasına gelen “anhankisd” kelimesi kullanılmıştır.

Not: Yazı, büyük araştırmacı, rahmetli Kevork Pamukciyan’ın Tarih ve Toplum dergisi Ağustos 1986 sayısından alınmıştır. Yazının tamamı ilgili dergiden okunabilir.

1 Comment

  1. […] Ermenice Elyazmaya Göre Mahmud Paşa […]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir