Bugün web sitemizde ilk defa bir röportaj ile huzurlarınıza geliyoruz. Ermeni Kültürü web sitesi olarak yayın hayatına başladığımız 2013 yılından bu yana çok istediğimiz ancak hayata geçiremediğimiz bir ilk olacak. Bize zaman ayırıp sorularımızı elektronik ortamda yanıtlayan değerli öğretmenimiz, şair ve yazar Lerna Karakütük’e sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Kendisiyle “An E Vor Ga” şiir kitabı hakkında bir söyleşi yaptık.
Ermeni Kültürü : Lerna Hanım, sizi bir çok takipçimiz tanıyor ancak biz yine de sizi kısaca sizden dinlemek istedik.
İstanbul’da doğdu.
Özel Dadyan Ermeni Ortaokulu ve Sahakyan Nunyan Ermeni Lisesi’nde eğitimini aldıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü Latin Dili ve Edebiyatı’ndan mezun oldu.
1987 yılında başladığı öğretmenlik mesleğine halen Özel Esayan Ermeni Ortakulu’nda Ermenice öğretmeni olarak devam etmektedir. 2017’de Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Programları ve Öğretim Tezsiz Yüksek Lisans’ını tamamladı.
“Intertsaran 6. Sınıf” ders kitabını hazırladı. Çocuk edebiyatı üzerine bir dizi kitabın hazırlanması çalışmalarına katıldı. Çocuk kitabı “Voznik”in çalışmasında yer aldı. İlk şiir kitabı “Yertas Parov”u 2017 yılında yayınlandı. 2019’da “Tıbrotsi Campun Vıra” çocuk kitabını ve ardından ikinci şiir kitabı “An E Vor Ga”yı yayınladı. Halen Hayeren Blog (hayerenblog.wordpress.com) sitesinde yazıları yayınlanmaktadır.
Ermeni Kültürü – EK : Kitabın kapak resmini gördüğümüzde ՀԱՐՑՈՒՄ ՄԸ şiirini kitabın ismi olarak seçilebileceğini düşündük, neden “An E Vor Ga”yı seçtiniz?
Lerna Karakütük : “An e vor ga” ikinci şiir kitabım 2019’da yayınlandı. Merak edilen bir soru ve şunu söyleyeyim: Bunun sorulması beni sevindiriyor; her iki şiir kitabım için de soruldu. İkisinin de kapak resmini ben fotoğrafladım. Geleyim konuya. Kitabın hazırlık aşamasında nasıl bir kapak ve ismi ne olmalı diye düşünmeye başlamıştım. Hiç hesapta yokken yolum Osmanbey’e düştü. Metrodan çıktım ve yürüyeceğim. Bir an, kalabalıktan olsa gerek sağımı solumu şaşırdım. Yönümü belirlemek için bir vitrinin önünde durdum. Tam bir ayna görevi görmüştü. Arkamda koca bir dünya ve iç içe geçmiş karmaşa hakimdi. İşte bu, dedim ve hemen cep telefonumu çıkarıp resim çektim. Birkaç denemeden sonra kitap kapağım hazırdı. Bir manken, mankenin üstünde yayalar, akan bir trafik, binalar…
Işık ve cam unsuru burada önemli; ayna olmuştu ve aynadan hayat yansıyordu. Yaşam, koşuşturmaca, hislerimiz, gördüklerimiz veya göremediklerimiz, insanlar, araçlar… Bütün bunlar duran, sahte, cansız bir beden üstünde, camdan yansıyandı. “Varolan O”ydu.
EK : Etkilendiğiniz bir şair var mı? Bu soru özelinde, en çok hangi Ermeni şairlerin şiirlerini okuduğunuzda etkileniyorsunuz / beğeniyorsunuz?
Lerna Karakütük : Uzun yıllar, lisedeki görevim süresince Ermeni edebiyatının çeşitli dönemlerden örnek eserler okuttum. Ben gazete ve dergilerden edebiyatımızın takipçisiydim. Tabi ki şiir akımı zamana göre değişmiştir. Sevdiğim şairler var. Özellikle romantik dönemin şairleri üslup, dil ve teknik açısından tartışılmazdır, diye düşünüyorum. Ancak yaşadığımız dönem gerçekçi, katı ve belki de umursamaz olmayı gerektiriyor. Dilin zenginliği kısmen korunmuş durumda. Görülen, yaşanan ve hissedilen ise oldukça robotik. Yazarlarımızı büyük bir zevkle okuyorum, ama Türk edebiyatı eserlerinden daha çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Edebiyatın çeşitli dallarıyla erkenden tanıştım, evimize giren yayınlar sayesinde. Örneğin Cahit Sıtkı Tarancı’nın şu dizeleri beni çok etkilemiştir:
“Affan Dede’ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.”
Ortaokul yıllarımda okutulan bu şiir içime işlemiştir. Kimdi Affan Dede, neydi çocukluk? Kimdim ben? Düşündürücü. Ermeni edebiyatında ise üretim yok, olan da sınırlı. Garip akımı beni çok etkilemiştir. Bu akımdan etkilenip yazan ilk şairler Haygazun Kalustyan ve Garbis Cancikyan – saygıyla anarım- döneme yenilik getirmişler, biraz örnekler bırakmışlar.
EK : Batı Ermenice edebiyatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Lerna Karakütük: Kapalı bir toplumuz. Anlatılanların eksik kaldığını düşünüyorum. Bir kısım yazarlarımız maalesef verem yüzünden telef olmuş. Pek çok yazarımız da üretkenliğinin en verimli, zirve noktasında, yok edilmiş. Yaşasalardı kim bilir edebiyatımız ne kadar zengin olurdu. Nesiller onların örneklerini takip eder ve üretirlerdi. Ama yok. Çok fazla kitap örneği gördüğümü söyleyemem. Üzücü bir durum.
EK : Batı Ermenice dili sizce devam edebilecek mi? ? Yoksa son örneklerini mi yazıyorsunuz? Dilin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Hastamızı kurtarabilecek miyiz?
Lerna Karakütük : Sorular gittikçe acılaşıyor. Ben de biraz acı konuşanım. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” atasözü tam bana göre. Bu yüzden ilk kitabım: “Yertas Parov” (Güle güle). Gülmek eylemi değil, gitmek, asıl önemli olan gidebilmek; tabi ileriye, ben de gidiyorum. Şiirlerim yayınlansın istedim, elektronik ortamda kalmak benim için tatmin edici değildi. Dilimizin yaşadığını anlatmak, göstermek istedim. Şimdiki ve gelecek nesiller, inşallah ki yararlanmayı bilsinler. Bir kitabın yayın tarihi, o tarihe kadar bu dilin varlığını ve konuşuluyor olduğunu gösterir. Şu an dibe iniyoruz ve inmeye de devam edeceğiz.
Zihniyet, anadile yaklaşım ve hassasiyet değişmedikçe kuma batıyoruz. Kendi elimizle kendimizi batırıyoruz. Bizler çift ana dilliyiz. Farklı coğrafyalara dağılmış bir milletiz. Doğal olarak başka diller de bilmek ve kullanmak durumundayız. Ancak kilisemiz, okullarımız, yayınlar ve derneklerimiz varken anadil sorunu ile karşı karşıya gelmemiz büyük bir sorun. Her aile çocuğunun yabancı dil öğrenmesi için büyük bir çaba harcıyor. Ermenice diline ise kayıtsız kalıyor. Afrikalı yerliler İngilizce konuşuyor, ancak anadilini de iyi biliyor. Afrikalının hassasiyetine sahip olamadık.
EK : 2 şiir kitabınızdan sonra ( 2017 Yertas Parov / 2019 An E Vor Ga ) bir de çocuklar için bir kitabı yayımladınız (Tıbrotsi Campun Vıra). Gelecek planlarınız neler? Okurlarınız için sitemiz aracılığıyla ufak bir tüyo vermek ister misiniz?
Lerna Karakütük: Otobiyografimde bahsettiğim ve sizin de belirttiğiniz gibi üretime devam. Türkçe yazılmış hikayelerim de mevcut. Şiire cesaret edemedim, çünkü Ermenice düşünüyorum. Wattpad’de hesap açacaktım ama zaman ayıramadım. Bir kitap düşünebilirim. Neden olmasın? İkinci bir çocuk hikaye kitabı yayınlayacak kadar Ermenice yazılarım var. Biraz zamana bıraktım. Hem sonra sirkülasyon gerekli, dinamo, tekerleğin dönebilmesi için. Yazma üretkenliğinin okuma ile paralel gittiği kanısındayım. Arz talep durumu. Kitaplarım çocuklara ulaştı. Güzel etkinlikler yapıldı, uygulamalı atölyeler, yeni hikayeler oluşturma, süremiz yettiğince soru cevap gibi. Onlar da ben de memnun kaldık.
EK: Kitap yazma hayaliniz hep olmuş muydu? Hayeren blog web sitesinden de bahsedebilir misiniz? Şiirleriniz ve yazılarınız ilk defa toplu olarak bu platformda yayınladı değil mi? Kitaplarınızın yayımlanmasında Hayeren blog sitesinin rolü nedir?
Lerna Karakütük: 9. Sınıf öğrencisiyken belletmenimiz sordu ne olacaksın diye: “Kitap yazmak istiyorum” dedim. Tabi inanmadı. Bulabildikçe her kitabı okuyordum. Arkadaşlar arasında kitap değiş tokuşu sayesinde kitap okuma isteğimiz artıyordu. Doğum günü, yılbaşı, yaz tatili hediyeleri benim için kitaptı. Anneannemin evinde Ermenice gazetelerin edebiyat sayfalarını okurdum ve sonra ayna karşısında yüksek sesle okuma provası yapardım. Tabi zamanla hayal dünyam genişledi. Üretime geçtim. Yazılarım “Nor San” dergisi (yayında değil), “Agos”, “Jamanak” gazetelerinde yayınlandılar. İnternet, yaşamımıza hakim olunca “Hayeren blog” devreye girdi.
Lerna Karakütük : Birikmiş bir alt yapım vardı ve “Hayeren blog”un kurucusu İşkhan Çiftçiyan sayesinde ilk şiir kitabım yayınlandı ve sonra ikincisi. Bu arada İşkhan beyin yardımcı editörü Sosi Dabbağyan ile tanışma fırsatı buldum. O da çocuk kitabımın editörlüğünü yaptı. Bu iki dostun önemi, emeği çok büyük. “Hayeren blog”un kuruluş amaçlarından birisi Batı Ermenicesini yaşatmak ve gelecek nesle aktarmak olduğu için aynı kulvarda hareket ettiğimizi anladım. “Hayeren blog”da edebiyatın bütün türleri var ve oldukça zengin bir platform. Şiir, anlatı, hikaye, öğrenci yazıları, öykü, tercüme bunlardan sadece birkaçı. 4 seneyi tamamladı ve oldukça zengin bir altyapı gelişti.
Yazılar hızlı bir şekilde yayınlanıyor. Yayınlandıkça yazdım, hatta yayınlanmasını beklemeden. Dinamo devreye girmişti ve bunu yapan da “Hayeren blog” idi. Sanki bir okul görevi görüyordu. Çünkü karşı taraf eğip büküp, şekil veriyordu. Bu önemli. İnsanın içindeki yeteneğin şekillenmesi açısından. Şimdi Skype aracılığıyla edebiyat söyleşilerimiz var. Dünyanın çeşitli ülke ve şehirlerinden aynı platform etrafında toplandık. Teknolojik çağda, edebiyat alanında bir yenilik bence. Bütün bunlar kişiye ve kişilere yön veriyor, yazma isteğini ve kalitesini artırıyor. Yazılarımın sadece elektronik ortamda kalmaması gerektiğini görüştük ve kitaplaştırmaya karar verdik. Gençlerin yaşayan edebiyatçılar görmesi, bilmesi önemli. Yoksa Batı Ermeni edebiyatı vefat etmiş yazarların eserleriyle sınırlı kalacak (Ben de sonsuza kadar kalacak değilim ama şimdi yaşıyorum 🙂 ).
EK: Hayeren blog ile de en kısa zamanda umarız röportaj serimize devam ederiz. Bütün şiirleriniz güzel ama içlerinden sizin için özel olan birisini bizimle paylaşabilir misiniz? Bu değerli eserinizin hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Lerna Karakütük: Kitabın kapak hikayesini yukarıda anlattım. Yazma sürecimden bahsedeyim. Aslında zaman yok bende, desem inanın. Bir an, bir görünüş, bir ses veya hareket beni yazmaya yöneltebiliyor. Akşam yatınca düşündüğüm ve aniden kalktığım zamanlar çok oluyor. Düşünceler şiire veya hikayeye dönüşüyor. Eğer sabaha bırakırsam, unutacağım. Bir şiirimden örnek vereyim: “Nıbaravacarin Aşgerdı” (Bakkal Çırağı); karşı binanın penceresinden bir sepet uzatıldı. Bu kadar… bir anda geliverdi. Bakkalın çırağı güzel bir kadına hayran kalıyor, çocukça duygularla onu hayalinde yaşatıp günün sonunda yorgun uykuya dalıyor. Ortada ne çırak var ne de bakkal, veya sepet neden uzatılmış? Bilmiyorum, benim bildiğim hayal ve kurgulama.
EK: Çok üretken bir şair/edebiyatçısınız, üretkenliğinizi neye borçlusunuz ve aileniz/ hobileriniz/ özel yaşantınızla edebi çalışmalarında bir denge kurabiliyor musunuz? Bir tarafa haksızlık yaptığınızı düşünüyor musunuz?
Lerna Karakütük: Beyaz kağıt benim özgür alanım. Ne istersem onu yapıyorum. Yazarak ona renk veriyorum. Aileme düşkünüm tabi. Ama yazmak başka bir şey. “Durun şimdi yazıyorum” demiyorum. Onlar da bana karışmıyorlar. Hatta yayınlanmadan önce paylaşımda bulunduğum da oluyor. Hikayeyi veya şiirimi dinlemek zorundalar. Yazmak insanın kendinden feragat etmesi. O an başka bir şey kişiyi ele geçiriyor. Duygular mı, yazma isteği mi, bilemem? Yazmak doğurmak gibi, sancı başladı ve yazı içinizden çıkacak. Doğurunca tamam, sancı geçiyor. Bebek gibi büyüyor ve topluma sunulmaya hazır hale dönüşüyor.
EK: Ermenice yazılan kitaplar, sizce hak ettiği değeri görüyor mu? Yeterli sayıda okura ulaşabiliyor mu?
Lerna Karakütük: Bu sorunun cevabı biraz olumsuz olacak. Maalesef Ermenice kitap okunmuyor. Bu konuda daha hassas olmalıydık ama alışkanlık kaybedilmiş bir kere. Okullara görev düştüğü kanısındayım. Bu konuda eğitime ve materyal sunmaya ihtiyacımız var. Öyle yılda 2-3 tane Ermenice kitap değil; avcı olacaksın ve nerede, ne var, kim üretmiş, üretebilir peşine düşeceksin. Aileler çocuklarının iyi eğitim alması isteğinde, çok doğal. Bunun temelini de kitaptan geçtiğini unutmasınlar. Okumayan çocuğun okuduğunu anlaması, analiz etmesi, kısa yoldan sonuca ulaşması bekleniyor. Nasıl olacak? Kitap bu etmenlerden biri, iyi bir hazine. Bu bir alışkanlık. Küçükken edinilir. Kitap okumaya vaktim yok diyen insanlardan vakit özür diler, onları meşgul ettiği için.
EK: Okumak bir tutku, biraz daha zor olsa da sonradan da kazanılabileceği gibi, asıl ilk okul sıralarında okuma alışkanlığı kazanılabiliyor. Ermeni okullarımız çocuklarımızı Ermenice okumaları yapmaları için teşvik ediyor mu?
Lerna Karakütük : Okullarımızda kitap okumaya vakit ayrılıyor. Hikayeler anlatılıyor. Bu etkinlikler bazı öğrencilere alışkanlık kazandırabilir. Kitap çeşitliliği sunabilmek de önemli. Eksiğimiz çok. Kütüphaneler var, yeni yayınlara da ihtiyaç var. Tabi Ermenice’den bahsediyorum. Diğer dillerdeki üretimlere baktığımda aradaki farkın çok büyük olduğunu görüyorum. Bu konuda biraz kıskancım. Çocuk edebiyatına önem vermemin sebeplerinden biri de bu, yazmaya devam…
EK : Yazılarınızda; şiir ve hikayelerinizde değindiğiniz temalar nedir? Sesinizi duyurmak istediğiniz veya sizi rahatsız eden, söylemek istediğiniz konular nelerdir?
Lerna Karakütük : Beni rahatsız eden: İşte sanki can alıcı nokta bu olsa gerek. Ben rahat iken çok yazı yazdığımı söyleyemem. Temalar farklı olabiliyor, ama başlıca unsur insan tabi. Bundan başka herhangi bir şey, yaşayan veya yaşamayan varlık ve nesneler konumu oluşturabiliyor. Şiirlerimde örneğin; tekerleğin asfaltta çıkardığı ses, cama vuran yağmurun sesi veya bir uçağın sesi, dalgaların görüntüsü beni etkileyebiliyor. Sanırım duyu organlarım etrafa karşı açık. Aynı zamanda doğruluk, adalet, eşitlik, güzellik kavramları da benim için önemli. Güzellikten bahis bu bir insanın iç güzelliği de olabilir, hoş bir koku da. Hikayelerimde işlediğim konular farklı, gurbet, nostaljik konular, eski mahalle ve dostlar, ailemde kaybettiklerim veya hatıralarım başlıca konularım. Doğayı çok severim. Başlıca ilham kaynağım doğanın canlı kalabilmesi, yaşaması ve içimizde yaşatabilmek.
An E Vor Ga (Varolan O) kitabınızdan size ufak bir sürpriz yapmak istedik. Tabi ki tüm şiirlerinizi kitabınızı ilk elimize aldığımızda bir çırpıda heyecanla okuyup bitirdik. Ancak şöyle bir çalışma da yaptık. Bilmediğimiz veya okuyucuların bilemeyeceğini düşündüğümüz bir çok kelimeyi Ermenice-Türkçe karşılıklarını da hazırladık. Böylelikle Ermenice okur sayısını artırmayı da hedefledik.
An E Vor Ga Kitabının Ermenice – Türkçe kelimeler listesi :
Bize değerli zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederiz. Yeni kitaplarınızda ve farklı konularda tekrar görüşmek dileğiyle…
Saygılarımızla