Makruhyan Ermeni İlkokulu
09/10/2016
Ermenice Meslekler Listesi
03/11/2016

Hayat Tarih Mecmuası’nda 1975 yılında Talat Paşa (Tal’at Paşa) hakkında Yılmaz Öztüna tarafından yayınlanmış bir yazı ile karşınızdayız. Talat Paşa’nın kökenin Çingene olduğuna dair Şairlerden mısralar ile ve Larousse ansiklopedisinin 1932 yılı basımında Talat Paşa maddesinde kökeninin Çingene olduğuna dair örnekler veriyor ancak daha sonra bunun gerçek olmadığını ve Türk olduğunu, Çingene olmanın da kötü bir şey olduğu izlenimi “Talat yaptıklarıyla pek büyük düşmanlıkları hakketmiştir ama Çingenelik ithamını değil.” sözü ile yazıda aktarıyor.

Kültürsüzlüğü nedeniyle Talat Paşa’nın “cahil” olduğu vurgusuna yazının çeşitli yerlerinde rastlıyoruz.

Talat Paşa’nın Özellikleri

Daha önce de belirttiğimiz gibi “Cahil” olduğu vurgusu haricinde, parlak zeka, hilekar kurnazlık, korku duygusuna yabancılık, hazırcevaplık, yüksek seviyede olmayanları kolayca kandırabilen bir halk hitabeti, hususi sohbetlerinde samimi görünebilmek ve yalanlarına iknâ edebilmek hassası, Talat Paşa’nın karakter özellikleri arasında sayılmış. Talat Paşa’nın 33. dereceden Mason olması da yine ilginç bir ayrıntı olarak göze çarpıyor.

Üç İttihatçı Liderin En Zekisi

TALAT PAŞA

Mehmed Talat Paşa, 1 eylül 1874 günü Edirne’de doğdu, 4 ay önce, doğumunun 100. yıl dönümü idi. Babası Ahmed Vasıf Efendi, Kırcaali’nin Çepelceli köyündendir. Vize kazası müstantiki (sorgu hakimi) iken ölmüştür. Annesi Hürmüz Hanım, Cisr-i Mustafapaşa’nın Sellüken köyünden Bayrakdar Ak Hüseyin Ağa’nın kızıdır. Babası öldüğü zaman (1892) Tal’at, iki kız kardeşiyle ve annesiyle kötü durumda kaldı. Çok az bir maaş bağlanmıştı.

Tal’at’ın Çingene olduğu hakkında yaygın bir rivayet vardır. Eşrefin:

Âlemî dûçâr-ı beht-û hayret etdi Tal’at’ın

Haddini bilmez, aceb Çingâne bir Jön Türk müsün?

diye başlayan ve son beyti çok müstehcen olan kıt’sında bu rivayet dile getirilir. Sadrâzam olunca bir muhalif şairin düşürdüğü:

Çerkes-î tâkına boncukla yazılsın târih:

“Şâh’a bir Çingenecik, oldu vezir-i âzam”

şeklindeki tarih’te de aynı itham vardır.

Larousse Universel’deki “Talaat-pacha, homme politique turc, d’orgine tzigane” denmesi, bu rivayetin yaygınlığını gösterir (Paris, 1932, II, 1044a).

Talat Paşa

Talat Paşa

O sadrazamken İstanbul’da Birleşik Amerika büyükelçisi olarak bulunan Henry Morgenthav’ın hatıralarında da aynı itham görülmüştür. İsmail Hâmi Danişmend, Tal’at’ın milliyetini “meçhul” olarak kaydeder. Muhaliflerin kendisini daima “Çingene Tal’at” diye andıkları da hâlâ hatıralardadır. Bu rivayet ve ithamlar , kesin şekilde yanlıştır ve sadece düşmanlık eseridir. Talat’ın Çingene olduğuna dair tarihçi tarafından şâyân-ı kabul sayılacak en küçük delil yoktur. Aksine delil vardır: Babasının -küçük de olsa- hâkim sınıfından bulunması, medrese okuması, Talat’ın Türk olduğunu şüphesiz kılar. Osmanlı sosyal bünyesini iyi bilenler, Çingene’nin medrese okuyamayacağını ve hakim ve kadı olamayacağını tasdik ederler. Annesinin de Çingene olmasına imkan yoktur. O zamanlar bir Türk’ün Çingene kızı alması âdet değildir ve Çingeneler, -Selanik dönmeleri gibi- aralarında evlenmektedirler. Nihayet Talat askeri rüşdiyyede okumuştur. Çingene asıllı olanların askeri okula alınması imkansızdır.

Aslında ırkî menşein, milliyetle hiç bir ilgisi yoktur. Milliyet, milli kültür ve tarih şuûru ile teşekkül eder. Tanburi Cemil’e Macar, Mehmet Âkif’e Arnavut, Rauf Orbay’a Çerkes demek, saçmanın ötesinde bir fantezidir. Böyle olmakla ve Çingene asıllı bulunsaydı bile gene Türk sayılması icab etmekle beraber, tarih ilmi bakımından TAlat, Çingene asıllı değildir, Türk kanındandır. Üstelik mutaassıp bir Türk milliyetçisi, tam manasıyla bir Türkçü’dür. Şöhreti budur. Allah kimseyi düşman diline ve kalemine düşürmesin! Talat yaptıklarıyla pke büyük düşmanlıkları hakketmiştir ama Çingenelik ithamını değil. Aleyhinde söylenenler içinde kendisini en çok müteesir eden de bu itham olmuş, onu derinden yaralamıştır. Düşmanların maksadı da âşikâr ki bu idi. Hicvetmediği şahıs bırakmayan Eşref gevezesinin mısraları, sadece fantezidir. Çok esmer, kara gözlü olması, Çingenelik ithamı için yegane delil sayılmıştır. Halbuki bu tipte o kadar su katılmamış Türk vardır ki…

Talat rüşdiyye (ortaokul) mezunudur. Îdadî (lise) tahsili yoktur. Fakat Alliance İsrelite’e devam ederek Fransızca öğrenmiştir. Oldukça işlek Fransızca konuştuğu bilinmektedir. Bu bir pratik bilgidir ve Talat’a hiç bir batı kültürü temin edememiştir. Tahsilinin yetersizliği ve hususi bir çalışması da olmadığı için Doğu kültürü de yoktur. Talat “cahil” olarak büyük şöhret yapmıştır. Bu şöhreti yerindedir. İttihadçılar içinde büyük kültürü olan çok az kimse vardır ama, onların içinde bile Talat “cahil” sayılmıştır.

Genç yaşında fakr-ü zaruret içinde kalması, hayata atılması, kendisinden başka annesini ve iki kız kardeşini geçindirmeye mecbur bulunması, Talat’ı bir hayat adamı yapmıştır. Ona hayat tecrübesi kazandırmıştır ama bu tecrübenin devlet tecrübesi ile şüphesiz hiç bir ilgilisi yoktur. Talat politikaya girmeseydi belki iyi bir iş adamı olurdu.Fakat devlet adamı olabilmek için yaratılmamıştı. Bilakis yetiştirilme tarzı onu devlet adamlığına ve gerçek politikacılığa değil, elçabukluğuna, gözbağcılığına, oldu da bitti mâşallahcılığına, zorbalık, hile ve yalanla devlet ve millet güçlerini cebe indirmeye , nefrete çok şâyan bir demagoji sanatına doğru itmiştir. İbnülemin Mahmud Kemal İnal onu “devlet işlerinde tam manasıyle bir cahil” olarak tasvir eder.

Talat’ın inanılmaz ikbali Türk devlet ve politika hayatında kötü bir örnek olarak kalmıştır. Ondan sonra ve ona bkark pek çok kişi, haddini bilmeyi unutmuş, en yüksek makamlara bile çıkabilmek sevdasına kapılmıştır. Bunu bizzat Talat bile teşhis etmiştir. Dr. Abdülhak Adnan Adıvar bir gün kendisine:

– Nâzır olmak için herkesin bu hırsı nedir? diye şikayet edince Talat:

– Ben nâzır olduktan sonra herkese bu hırs geldi! şeklinde cevap vermiştir.

Sultan Abdülhamid bürokrasisini bilenler, Talat’ın nâzır ve sadrazam olmasının Osmanlı devletinde nasıl bir devrim sayılması icab ettiğini kestirebilirler. Sultan Hamid devri vezirleri ve bâlâ ricali, onda dokuzu büyük kültür sahibi, fakat statükocu şahıslardır. Vezir, hiç olmazsa bâlâ rütbesine erişmeden nâzır olabilmek mümkün değildir. Talat ise, hiç bir rütbesi olmaksızın – aynı gün vezirlik payesi verilerek- sadrazam yapılmıştır. Bu, bütün Osmanlı Türkiyesi’nde tek vak’adır. Talat’tan önce de Meşrutiyet’te 3 şahıs , vezir-müşir rütbesinden değil daha aşağı rütbeden gelerek sadrazam olmuşlar ve Osmanlı tarihinde istisna teşkil etmişlerdi. Fakat hiç olmazsa vezir-müşirden bir derece aşağı rütbe sahibi idiler.

Talat (Talat Paşa) Osmanlı tarihini sakalsız ilk  sadrazamı olarak da kaydedilebilir. (hadım sadrazamlar hariç). Kendisinden sonra gelen sadrazamlar da (İzzet, Ferid ve Sâlih Paşalar) artık sakal bırakmamış, Talat modasına uymuşlardır.

Talat, 1874 doğumlu olmak bakımından, kendisinden sonra gelen sadrazamların hepsinden gençtir. 42,5 yaşında sadrazam (başbakan) olmuştur. Fakat Osmanlı tarihinde , 30 yaşından önce sadrazam olanlar bile vardır.

KORKUNÇ BİR PARTİZAN

Talat’ın ikbalini yapan unsurlar içinde zeka, kurnazlık ve cesareti , mühim rol oynar. Parlak zeka, hilekâr kurnazlık, korku duygusuna yabancılık, hazırcevaplık, yüksek seviyede olmayanları kolayca kandırabilen bir halk hitabeti, hususi sohbetlerinde samimim görünebilmek ve yalanlarına iknâ edebilmek hassası, karakterinin esas yapılarıdır.

-Devlet adamlarında umumiyetle az olan- muhatabını sabırla dinleyebilmek kabiliyeti, söylediklerini açık bir sözle kabul etmediği halde tasvib eder gibi görünmesi, geçici başarılarının amilleri arasındadır.  Çok samimi partili bir arkadaşı ile bir devlet amanı veya ihtiyaç sahibini dinleyip savdıktan sonra arkasından:

-Bu deyyusu da atlattık! şeklinde konuşması meşhurdur.

Talat (Talat Paşa) Türk tarihinin gördüğü en korkunç partizanlardan biridir. Bu karakteri,kendisine amansız düşmanlar  ve fedakâr dostlar kazandırmıştır. Arkadaşlarına karşı çok vefalıdır. Onları en yüksek yerlere getirmek, her türlü nimeti kendilerine temin etmek için bütün ağırlığını koyabilmiş adamdır.  Milyonerler yaratmıştır. Jandarma teğmenlerini dahiliye nazırı, Parti için cinayet işleyenleri milletvekili yapmıştır. Bu suretle devleti altüst etmiştir. En kötüsü, bu tutumuyle, çok fena bir nuhalefetin teşekkülüne zemin hazırlamıştır.

İttihad ve Terakki’ye mensup her arkadaşını, en iyi yerlere yerleştirmiştir. Partisine mensub olmayanları adeta vatan haini saymıştır. Bunu öylesine bir keskinlik ve ateşlilikle yapmıştır ki, gerçekten İttihadçı’ları ülkenin yegane vatan kurtaran arslan zümresi saydığına inanmak mümkündür.

Bu korkunç kudrette parti genel başkanının şahsi ve ailevi meselelerdeki tevâzuu, basit hayat yaşaması, gerçek halk çocuğu olduğu için herkesle kolayca kaynaşabilmesi, birçok çevrede sevilmesini sağlamıştır. Nimetler dağıtan bu adamın, şahsen çok afif ve namuslu olduğu üzerinde çok durulmuştur. Sıkıntı içinde ölmesi buna delil gösterilmektedir. Talat Paşa da bu işe dahil miydi , henüz elimizde bir vesika yoktur, fakat şu noktayı mutlaka kaydetmem icab eder:

İttihadçılar, bilhassa Birinci Cihan Harbi sırasında Alman bankalarına büyük meblağlar yatırmışlardır. 1918’de mark’ın değerinin binlerce defa düşmesi, mevduat sahiplerini fakir kılmıştır. 1914 markı ile milyoner olanlar, 1918 markının beş para etmediğini görmüşlerdir. (Ermeni Kültürü notu, Talat Paşa’nın ekonomik sıkıntı içinde ölmesi, parasını Alman markı olarak muhafaza ettiğinden olabilir mi? )

Ve ehemmiyetle belirtmeye mecburum, Talat Paşa devamlı tekemmül etmiştir. 1918 Talat’ı ile 1908 Talat’ı rasında dağlar kadar fark vardır. Felaketler ve imparatorluk mekanizmasının gittikçe içine girebilmesi, ona birçok gerçeği öğretmiş, evvelce ne hatalı hareketlerde bulunduğunu idrak ettirmiştir. Fakat virajı alacakmüddet kalmamış, imparatorluk son nefesini vermiştir.

CÂHİL FAKAT ZEKİ

Onlar gibi okumuş olmamasına rağmen Talat, iktidarı paylaştığı arkadaşları Enver’den çok daha zeki, Cemal’den daha zeki idi. Öyle olmasaydı İttihad ve Terakki’nin başına o değil, Enver, Vemal veya başkası geçerdi. Balkan Felakati Talat’a ve umumiyetle İttihadçılara çok şey öğretmişti. Enver devleti çılgınca Birinci Cihan Harbine atmasaydı, Balkan Felaketi ile uyanan, partiye ve devlete, orduya ve donanmaya gerçekten çekidüzen vermeye başlayan İttihadçılar, iyi şeyler yapabilirlerdi. Ama tarih, ihtimal hesaplerından fazla hoşlanmaz. Ne olduysa, onu değerlendirir.

Adriyatik’ten Meriç’e çekilme bahasına, imparatorluğun iki kanadından biri olan Rumeli’ni bırkma fiatına devlet ve siyasetin ne olduğunu anlayabilen İttihadçılar, partizanlık hariç, birçok tutumlarını, daha mühimmi fikirlerini ıslah etmişlerdi. Ama hâlâ, vatanı yalnız İttihad ve Terakki’nin kurtaracağına, Parti’nin karşısına geçenlerin vatan haini olduklarına inanıyorlardı. Artık Sultan Hamid’e küfredilmiyordu. Üç Büyükler, Talat, Enver ve Cemal – kendi tabirleriyle- “hakaan-ı sâbık”ın politikasındaki dehayı anlamışlardı. Bu çizgiye geldikleri ve birkaç ay önce Beylerbeyi’nde ölen merhum padişahı rahmetle andıkları an, artık Kuruçeşme’de Alman denizaltısınınkendilerini beklediği andı. Saat 12’yi bir dakika geçiyordu.

Enver’le karşılıklı dehşetli düşman olan Atatürk, Cemal’i severdi. Talat’ın aleyhinde tek kelime söylememeye de çok dikkat etmiştir. Ateşli Türk milliyetçisi olması, Berlin’de Türk ırkının düşmanı bir Ermeni’nin kurşunuyla şehit edilmesi, Talat’a karşı birçok gerçeklerin saklanmasını temin etmiştir.

Talat Paşa tanınmamak için..

Talat Paşa tanınmamak için..

İttihad ve Terakki’nin bu dünyaca meşhur reisi, genel başkanı, birçok şahıs için bugün azizler mertebesindedir. Bir hatıramı anlatmak istiyorum:

1953 yazında bir gece Boğaziçi’nde idik. Bir ara bir köşede kadim dostum Dr. Münib Hayri Ürgüplü ile konuşuyorduk. İstanbul’un Fethi’nin 500. yılının –Yunanistan’ı gücendirmemek için– devlet ve hükümet seviyesinde değil, vilayet seviyesinde kutlanması karşısındaki infialimizi dile getiriyorduk. Bu arada Münib Bey şöyle dedi:

-Türk tarihinin en büyük şahsiyetleri Fâtih Sultan Mehmet’le Talat Paşa’dır.

Okyanusla katrenin mukayese edildiği bu yaman cümle  karşısında tarihçi vicdanının isyanıyla suratımın aldığı şekli gören muhatabımın,esbâb-ı mûcibesini de açıkladı:

-Biri Türk’lüğü Rum, diğeri Ermeni belasından kurtarmıştır!

Ürgüblü, İttihat ve Terakki’nin en muhterem erkânından Şeyhülislam Ürgüblü Hayri Efendi’nin küçük oğludur. Talat düştükten sonra arkadaşlarından ve iyiliği dokunanlardan umumiyetle büyük vefa ve sadakat gördü. Fakat birkaç büyük alçaklıkla da karşılaştı.

Talat Paşa , 33 dereceli Mason’du ve Bektaşi tarikatı muhiblerindendi.

Talat’ın ggençliği Edirne’de geçti. 3 yaşındayken ailesiyle İstanbul’a gelip bir yıl oturmuştu ama, İstanbul hakkında bilgisi yoktu. İlkokulu Vize’de bitirdi. Sonra Edirne askeri ortaokuluna geçti. Öğretmenler subaydı, bunlardan birini dövdüğü için rüşdiyye diploması verilmedi, apoletleri sökülüp askeri mektepten çıkarıldı. Halbuki o yaz askeri liseye başlayacaktı. Çocuk yaşta iken öğretmeni bir subayı dövmesi, Talat’ın karakteri bakımından mühimdir. Sonradan sopayla seçim kazanan, komitacılıkla dünyanın dünyanın büyük devletlerinden birine el koyan zihniyetin başlangıcı budur.

İHTİLALCİ BİR KATİP YARDIMCISI

Talat, babasının dostu olan Edirne vilayeti defterdarı Refik Bey’in tavassutuyle, Edirne posta-telgraf idaresine kâtip olarak girdi. Geçinebilmek için bir Yahudi mektebinde de Türkçe okutuyordu.

1895’te 21 yaşında iken, rejim aleyhine faaliyetten tevkif edildi. Meşrutiyet’ten 13 yıl önce. İhtilalcilikte bu derece kıdemlidir. 2 yıl, bir ay Edirne hapishanesinde yattı. O zaman için büyük suçlara verilen ceza idi. Demek gerçek bir ihtilalci olarak mimlenmişti. O sırada padişahın çıkardığı bir aftan faydalanarak 1897’de salıverildi. 25 ay hapis yatması, II. Abdülhamid’e karşı içinde bir kin uyandırdı. Kim derdi ki, bu tarihten 12 yıl sonra, Abdülhamid Han gibi muazzam bir otokratı, sabıkalı bir katip yardımcısı, Meclis-i Milli’yi tehdid ederek atalarının tahtından indirecektir…

Talat efendi, salıverildikten sonra, Edirne’de bırakılmadı. Selanik’te “ikamete memur” edildi. Selanik valisi Rıza Paşa, başı belaya girmiş saydığı bu gencin büsbütün berbâd olmaması için, onu gezici postacılığa tayin etti. Kasaba kasaba, şehir şehir gezen Talat, gittiği yerlerde İttihat ve Terakki teşkilatını kurdu. Sonra 10 altın maaşla Selanik posta-telgraf idaresi başkâtibi oldu. Bu posta kâtipliğinden sonraları dahiliye nazırı olacak ve çok alaya alınacaktır.

Selanik Mason Locası, hükümetin kontrol etmediği gizli bir binada idi. Burada Talat, arkadaşlarıyla, rejim aleyhinde serbeştçe çalıştı ve gizli İttihat ve Terakki Partisi’ni teşkilatlandırdı. Bir ara Selanik Hukuk Fakültesi’ne giderek orada da gençleri emellerine kazanmaya çalıştı. Bilhassa genç subaylara çengel atıyordu.

Talat’ın faaliyetleri biliniyordu. Anadolu’ya sürülmesi hakkında karar çıktıysa da, Makedonya müfettiş-i umumisi Hüseyin Hilmi Paşa, müstakbel sadrazam, Talat’ı sürmedi. İki defa İstanbul’a gelen Talat, buradan da partiye taraftar kazanmaya çalıştı. Fakat İstanbul’da müsait ortam bulamadı.

Meşrutiyet’in ilânında 34 yaşında idi. Edirne milletvekili seçilmişti.  İttihad ve Terakki’nin gerçek lideri olduğu için Meclis-i Meb’ûsân birinci reis vekilliğine seçildi. 1909’da Londra’ya gitti ve aynı yıl Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde dahiliye nazırı oldu. Dehşetli bir partizanlıkla, parti teşkilatını Adriyatik’ten Hint Okyanusu’na , Orta Afrika’dan Kafkasya’ya kadar yaydı. Muhaliflere, hatta tarafsızlara hayat hakkı tanımadı. Hilmi Paşa’nın istifasıyla o da düştü. Bütün şimşekleri üzerine çekmişti. Said Paşa kabinesine posta ve telgraf nazırı olarak girdi. (bugünkü ulaştırma bakanlığı)

Balkan Harbi’nde nefer elbisesiyle birliklerin arasına girerek, erlerin arasına particilik ve fesat tohumları ekti. hakkında şikayetler ayyuka çıkmıştı. Parti kötü durumdaydı. Bâb-ı Âli Baskını’nı hazırladı ve Kamil Paşa hükümetini düşürdü ki, Türk tarihinin en karanlık ve aşağılık olaylarından biridir.

Bulgaristan’la sulh müzakerelerine birinci murahhas olarak katıldı. Mahmud Şevket Paşa bertaraf edildikten sonra, Prens Said Halim Paşa, kukla sadrazam yapıldı. Gerçek iktidar, bu kabineye dahiliye nazırı olarak giren Talat Bey’de idi. Said Halim Paşa artık tehammül edemeyip istifa edince, Talat Bey, dahiliye nazırlığından sadrazam oldu. Talat Paşa oldu. Cihan Harbi’ni kaybedince 8 ekim 1918’de istifa etti. sadareti 1 yıl, 8 ay, 2 gündür.

Mahmud Şevket Paşa’nın katlinden itibaren 1913’ten 1918’e kadar 5,5 yıl Talat, imparatorluğa hakim oldu. 1908’den 1913’e kadarki hakimiyeti, kesikliklerle doludur ve perde arkasındadır.

Talat Paşa da, selefi Said Halim Paşa’nın Roma’da vurulduğu günlerde, 15 mart 1921’de Berlin’de bir Ermeni komitecisi tarafından tabancayla şehit edildi. 46,5 yaşında idi. Cenazesi 23 yıl Berlin’de bekledikten sonra, 1944’te İstanbul’a getirilip Hürriyet-i Ebediyye tepesine gömüldü. Seleflerinden öldürülmesi göz yumduğu Mahmud Şevket Paşa da orada yatmaktadır.

Talat’ın iktidarı paylaştığı iki arkadaşından Enver Paşa Türkistan’da, Cemal Paşa ise Kafkasya’da şehit oldular. Biri Tacikistan’da Belcevan’da, diğeri Gürcistan’da Tiflis’te vurulan bu paşaların mezarları meçhuldür.

Lutfi Simavî Bey hâtıralarında Talat’ı “ilm-ü irfanının ve tecribesinin noksanlığı ve İttihad-ü Terakki’ye intisabından başka bir meziyyeti olmayan bir takım cüheylayı kabinesine idhal etmek ve fırka (parti) yârânın ihtikârına göz yummak”la itham eder.

Büyük Alman dostu olarak tanınmıştır. Berlin’deki cenazesine lmanya hariciye nazırı ve birçok Alman ileri geleni katılmıştır. 1944’te cenazesi İstanbul’a getirilince, medfenine top arabasıyla götürülmüştür.

Talat Paşa

Talat Paşa Almanya’ya gitmek için Ali Sami adına çıkardığı passaportu

AYDIN İSTİBDÂDI – CÂHİL İSTİBDÂDI

Bir yazar “Yeni Türkiye’nin Talat’ın eseri” olduğunu yazar. Cenab Şahâbeddin onu “türedi” ve “gasıb” kelimeleriyle tasvif eder. Ali Kemal’e göre “Aksaray Onikilileri gibi âdi bir külhanbeyi”nden başka bir şey değildir. İttihad ve Terakki’nin kurucusu Ahmed Rıza Bey, böyle ifrt ve tefrit hükümleri yerine daha tarih gerçeklerine uygun şeyler söyler: “Fevkâlede bir komiteci , iyi bir çete reisi, parti işlerine vakıf, zeki, çabuk öğrenen, kabiliyetli bir arkadaştı;dahiliye nazırı ve sadrazam olmamalıydı; vatana daha iyi hizmet edebilirdi” der.

Demokrasi kahramanı olarak nam salan Talat’ın, bu hususta Rauf Orbay’a söyledikleri şudur:

-Meşrutiyeti (taçlı demokrasi) tatbik etmediğimizi biliyorum. Bizim kurduğumuz idare, olsa olsa bir münevver istibdâddır.

Kendisi ve partisi hakkında verdiği bu hüküm doğru değildir. Aydın istibdâdı, II. Abdülhamid  rejimidir. İttihad ve Terakki rejimi, daha çok cahil istibdâdıdır. Üstelik kansız devraldığı bir istibdâdı, kanlı bir istibdâda dönüştürmüştür. Sultan Hamid devri, hafiye, jurnal, bol maaşlı sürgün, fakat refah devridir. İttihad ve Terakki devri se darağacı, sokakta adam vurma, dağa kaldırma, muhalifleri hapishanelere doldurma, kıtlık ve açlık devridir.

Talat Paşa, Adriyatikle Hint Okyanusu arasında devraldığı ve II: Abdülhamid’in 30 yıl muhafaza ettiği imparatorluğu 10 yılda yıkan eylemci bir partinin birinci adamı olarak tarihe geçecektir.

 

NOT: Alıntılamalarda Ermeni Kültür web sitesinin kaynak gösterilmesini rica ederiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir