KAMP ARMEN
Asıl Kaybetmek
Unutmaktır. Biz Kamp Armen’i Unuttuk…
Bir Ermeni Yetimi
Kamp Armen’i inşa eden ilk ‘Amele Grubu’
Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’na ait Resmi Tapu
Ermeni Yetimhanesini Devlet Nasıl Elimizden Aldı :
23 Şubat 1979’da Vakıflar Genel Müdürlüğü Kartal 3. Asliye Hukuk Hâkimliği’ne başvurarak, Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’nın elindeki tapunun iptal edilmesini ve eski sahibine geri verilmesini istedi. Dört yıl süren davanın sonunda, mahkeme, kamp arazisinin vakfın elinden alınıp eski sahibine verilmesine karar verdi. Böylece, Sait Durmaz, 1962 yılında boş olarak sattığı araziyi, beş kuruş ödemeden, üstünde kurulu olan kamp tesisleriyle birlikte geri aldı. Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı, yıllar önce her türlü yasal işlemi yerine getirerek satın aldığı malı, sanki çalmış gibi, eski sahibine iade etmek zorunda bırakıldı.
Kamp Armen’in temelleri kazılmaya başlamışken
Kamp Armen inşaatı devam ediyor, çocuklar çalışıyor…
Kamp Armen
Tuzla Ermeni Yetimhanesinde büyümüş , eşi Rakel Dink ile yine bu yetimhanede tanışmış Hrant Dink’in Kamp Armen ile ilgili yazısı.
DAVACIYIM EY İNSANLIK!…
HRANT DİNK
Aldılar bir sabah biz 13 çocuğu… Gedikpaşa’dan yürüyerek Sirkeci’ye… Oradan vapurla Haydarpaşa’ya… Haydarpaşa’dan trenle Tuzla İstasyonu’na… İstasyondan da bir saat yürüyerek, göl ile denizi kenarlayan geniş ve uçsuz bucaksız düz bir araziye götürdüler.O zamanın Tuzla’sı bugünkü gibi zenginlerin ve bürokratların villalarıyla dolu bir mekan değil… İnce kumlu, bakir bir deniz kenarı ve denizden kopma bir göl parçası… Uçsuz bucaksız arazide bir iki ev, tek tük incir ve zeytin ağaçları ve hendek kenarlarına serpilmiş dikenli böğürtlen çalıları…Ve artık… Bir de bizim kurduğumuz Kızılay çadırları…8 ila 12 yaş arası biz 13 çelimsiz için yazları Gedikpaşa Yetimhanesi’nin beton bahçesine mahkûm olma sona ermişti…Ailelerimizi, yakınlarımızı ancak geceleri uzaklarda, parlayıp sönen kent ışıklarını izlerken anımsıyorduk. Yere düşmüş ve üst üste yığılmış yaşlı yıldızlara benzetiyorduk kent ışıklarını.
Üç yıl şafak vakti kalkıp, gece yarılarına dek çalışarak kamp binasını tamamladık. En kısa boylularımızdan biri olan “Kütük” (Zakar’a böyle hitap ederdik) bir başına çimento torbasını kucaklayıp çatıya kadar çıkarabiliyordu.
Geceleri uykuda yorgunluktan altımıza işerdik.
Sekiz yaşımda gittim Tuzla’ya. Tam 20 yıl oraya emek verdim. Eşim Rakel’i orada tanıdım. Birlikte büyüdük. Orada evlendik. Çocuklarımız orada doğdu… 12 Eylül’den sonra kampımızın müdürünü “Ermeni militan yetiştiriyor” suçlamasıyla içeri aldılar. Haksız bir suçlamaydı. Hiçbirimiz Ermeni militanlar olarak yetiştirilmemiştik. Başsız kalan kampın ve yetimhanenin kapanmaması için görevi bu kez ben ve oradan yetişen arkadaşlarım üstlendik.Ama bir gün elimize bir mahkeme kâğıdı tutuşturdular…
“Siz Azınlık kurumları yer satın alma hakkına sahip değilmişsiniz! Biz zamanında size izin verirken yanlış yapmışız. Artık burası eski sahibinin olacak.”Beş yıl süren direnişimize rağmen yenildik… Ne yapalım ki karşımızda devlet vardı.Şikâyetim var ey insanlık!…Bizi, yarattığımız uygarlığımızdan attılar.
Orada yetişmiş bin beş yüz çocuğun alınterinin üstüne oturdular. Bizlerin çocuk emeğini gasp ettiler. Orayı tekrar yoksul çocuklar için bir yetimhane yapsalardı, kimliği ne olursa olsun, yoksul ya da özürlü çocuklar için kamp olarak kullansalardı, hakkımı helal ederdim. Ama bu şekilde emeğimi helal etmiyorum.
Ve artık bizim yarattığımız “Tuzla Yoksul Çocuk Kampı”mız, bizim “Atlantis uygarlığımız” şimdi bir harabe…
Çocuk cıvıltıları çekilince suyu da çekilmiş kuyunun… Binanın omuzları düşük…. Toprak çorak…
Ağaçlar küskün…
Benim isyanımın pike uçuşları ise, bin bir özenle yaptığı yuvası bir darbeyle yok edilmiş kırlangıcınki kadar keskin…
Lakin çaresiz…
-Son-
Hrant Dink’le çocuklar süs havuzunun başında
Yönetmenliğini Gülengül Altıntaş’ın yaptığı Tuzla Ermeni Yetimhanesini anlatan muhteşem film.
Garabet rolünde Menderes Samancılar, Ahmet rolünde Hikmet Karagöz ve Filor rolünde ise Bercuhi Berberyan rol almış. Gülengül Altıntaş, Tuzla’daki tersanelerde yaşanan iş cinayetleri ile ilgili bir senaryo yazmak için Tuzla’da sendika ve işçilerle görüşme yaparken, Tuzla çalışma komisyonundan Aslı hanım bir Tuzla hikayesi anlatmak istiyorsanız mutlaka KAMP ARMEN’in de hikayesini anlatmalısınız demiş ve Gülengül hanımı Garabet Öğünöz ile tanıştırmış ve bu hikaye böylelikle film sahnelerine dönüşmüş.
Youtube yorumundan :
9 Nisan 2013 Salı günü 17:00′de İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nde gerçekleşen “Tuzla Ermeni Yetimhanesi’nin Öyküsü: Kaybolmayın Çocuklar film gösterimi ve söyleşisi” etkinliğinin Heradesil (www.heradesil.com) tarafından gerçekleştirilen canlı yayın kaydıdır.
Kamp Armen, yetim Ermeni çocuklarının Atlantis Uygarlığı. Hrant ve Rakel Dink’in de bir zamanlar evi olan Tuzla Ermeni Yetiştirme Yurdu. Ermeni çocukların Anadolu’dan çıkıp yetimhaneye uzanan yolculukları… Çocukların emeğinin üstüne kurulan cennet bahçesine “azınlıklar mülk edinemez” diyerek el konulması. Yıkılmaya ve yok olmaya terk edilen bir çocukluk hikayesi… Kamp Armen’in hikayesi, “Kaybolmayan Çocuklar” filmiyle anlatılıyor.
Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Kulübü’nün katkılarıyla 9 Nisan Salı günü Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü Sinema Salonu’nda “Kaybolmayın Çocuklar” adlı belgeseli; belgeselin yönetmeni Gülengül Altıntaş ve filmin senaristlerinden Garabet Orunöz ile birlikte izleyeceğiz. Gösterimin ardından ise belgesele ve Kamp Armen’e dair konuşacağız.
2 Comments
#ErmeniSoykirim’i 100.yıl nedeniyle alınan bu kararla Hrant Dink şahsında Ermenilere verilen bir mesajdir.
Dünya bu zulme karşı nekadar daha sesiz kalacak
Yetim hane kendi başına özerk bir müze olmalı
yıkılmamali Yasatmsliyiz ne pahasına olursa olsun.
Elimizde ne geliyorsa herzaman insan olarak ysninizdsyim